Paylaş
Havuz medyasında her gün bununla ilgili bir menkıbe okuyorum.
Mesela Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Çok başarılı bir operasyon yaptık, bir vatandaşımızın bile burnu kanamadı ancak konsoloslukta bir köpeğimiz vardı, o köpeğimizi kurtaramadık, buna çok üzüldüm” diye anlatıyor.
Fırtına isimli “köpek kişisi”, dedektör olarak konsoloslukta çalışıyormuş, o da rehin alınmış ama bir saldırı sırasında ölmüş.
Cumhurbaşkanı da buna çok üzülmüş, gazetecilere anlatmış.
Doğrusunu isterseniz bana inandırıcı gelmedi pek!
Küçücük çocukların ölümüne üzülmeyip annelerini meydanlarda yuhalatan bir kişinin, böyle sahte üzüntülerine pabuç bırakmam!
Başbakan Davutoğlu da MİT’i ziyaret ederek, rehinelerin kurtarılmasında görev alanlara takdirname vermiş.
İyi de yapmış, başarı mutlaka ödüllendirilmelidir, kamu yönetiminde de, özel şirketlerde! Tabii tersi de doğru olmalı, başarısızlık da ölçüsüne göre cezalandırılmalı ki suyu getiren ile testiyi kıran bir olmasın!
Nitekim Davutoğlu, MİT Müsteşarı’na teşekkür ederken şöyle demiş: “Operasyonun arkasında sayısız isimsiz kahraman var”!
Ben de bütün bu rehine olayının ardındaki “isimsiz beceriksiz”i merak ediyorum!
Konsolosluk personelinin anlattığına göre bir tahliye planı yapılmış ama son anda uygulanmasından vazgeçilmiş.
Bu kararı bir alan kişi, 46 vatandaşımızın 101 gün boyunca acımasız bir örgütün elinde esir olarak kalmasından da sorumlu!
Ve bu “isimsiz bir beceriksiz”, şu anda tam siper olmuş, kendini göstermiyor!
Kahramanlık menkıbeleri düzen Başbakanımız acaba bu “isimsiz beceriksiz”in kim olduğunu hiç merak etmiyor mu?
Başarılı olanlara takdirname verdi, iyi de yaptı, peki bu beceriksizi cezalandırmayı düşünmüyor mu?
Acaba “isimsiz beceriksiz”, şu anda devletin tepesindeki ikili de, ondan mı bu konuya hiç girmemeyi tercih ediyor?
Orada bir savcı var mı?
TRABZONSPOR’un başkanı, son maçlarını yöneten hakemin hata yaptığına dikkat çekmiş ve şöyle diyor: “Bu sezon bu lig bitmez. Ben bundan sonra Trabzonspor sevdalılarına dur demeyeceğim, onlar serbesttir.”
Adam Türkiye’nin en önemli kulübünün başkanı olmuş ama filmlerde mahallenin bakkalını tehdit eden mafyozo ağzıyla konuşuyor sanki!
Ne demek “onlar serbesttir”?
Bu açıkça şiddete çağrı değil midir, şiddet tehdidiyle hakemlere, rakiplere gözdağı vermek değil midir?
Türkiye’de bir sporda şiddetle mücadele yasası var.
TBMM’nin çıkardığı kanuna saygı duyan ve görevinin kanunlara uyulmasını sağlamak olduğunu bilen bir savcı yok mu Trabzon’da?
Yoksa savcılar da mı aynı tehditten korkuyorlar?
Belli ki kafası çok karışık!
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, New York’ta gazeteciler ile konuşmuş.
IŞİD’e karşı ABD ve bazı Arap ülkelerinin ortaklaşa yaptığı operasyonu değerlendirmiş.
Şöyle diyor: “Havadan bombalamayla olmaz. Havadan bombalıyorsun sonra ne oluyor? Sonra tekrar harekete geçiyorlar. Dolayısıyla meselenin aslını çözmüyor. Çözmek için özellikle Suriye tarafında uçuşa yasak bir bölge ilan edilmesi lazım. Bu yapılırsa, sınırımız boyunca tampon bir bölge, güvenli bir bölge oluşur. Bu Türkiye’ye sığınan insanların geriye dönmeleri, kendi topraklarında yerleşmeleri önemli. Bunun sağlanması için güvenli bölgenin oluşturulması zorunlu. Bunu birkaç yıl önce olayların başlangıcında söyledik. Ama yardımcı olunmadı.”
IŞİD ile mücadele etmek için Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan edilmesinin gerekliliğini sanıyorum sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan düşünüyor.
IŞİD’in hava gücü yok. Hiçbir operasyonunu havadan yapmıyor, çünkü uçağı yok. Öte yandan IŞİD’in etkin olduğu bölgede Suriye Esad rejiminin askeri unsurları da yok.
Suriye rejiminin, o bölgede IŞİD’e karşı havadan müdahale edecek uçaklara karşı kullanabileceği bir hava savunma sistemi de yok.
Bölgeye havadan müdahale edebilecek güçler belli: Türkiye, ABD ve onun müttefiki olmak zorunda kalan Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan vs.
Bu durumda Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan etmek ile IŞİD ile mücadele arasında nasıl bir bağlantı kuruluyor?
Cumhurbaşkanı’nın tutarsızlığı ve kafa karışıklığı bununla da kalmıyor. Şöyle diyor:
“IŞİD’le mücadele derken, resmin tamamına bakmak lazım. Dikkat ederseniz, o bölgede PKK’nın uzantısı olanlar mücadele etmedi. Çekildiler. Tıpkı, Musul’da Irak güçlerinin kaçıp gitmesi gibi. Terörle uluslararası mücadele edilecekse hepsine karşı mücadele etmek gerekir. Sadece IŞİD ve benzeri örgütler değil bölücü örgütle (PKK’yı kastediyor) mücadele de buna dahildir.”
PKK’nın uzantısı dediği Rojava’daki PYD güçleri ve bildiğimiz kadarıyla Kobani’de IŞİD’e karşı direnen tek güç de onlar. Cumhurbaşkanı’nın söyledikleri ile “sahada” yaşananlar birbirini tutmuyor.
IŞİD ile mücadele edecek ABD önderliğindeki koalisyondan “bölücü örgütle” de mücadele etmesini istiyor.
Tuhaf bir durum:
1– “Bölücü örgüt” dediği örgütün şefi ile “barış süreci pazarlıklarını” yürüten ülke Türkiye.
2– “Bölücü örgüt” gerillalarının ellerinde silahla dağlarda dolaşmasına, bir olaya bulaşmadıkları sürece ses etmeyen ülke Türkiye.
3– “Bölücü örgüt” ile ismi konulmamış bir ateşkes yapmış, askerine “PKK ile sıcak temastan kaçının” emrini vermiş olan ülke de Türkiye.
4– Uluslararası koalisyondan PKK ile mücadeleye girmesini isteyen de Türkiye!
Ne kadar tutarlı bir siyasi yaklaşım içinde değil mi?
Paylaş