Paylaş
Oysa önceki gün Türkiye siyasetinde deyim yerindeyse yer yerinden oynamıştı.
Muhalefet partileri, sivil toplum kuruluşları tepkilerini ortaya koymuştu.
AKP sözcüleri böyle bir hazırlıkları olmadığını, laiklik ilkesinin vazgeçilmez olduğunu açıklamışlardı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bizim görüşümüz belli” dedikten sonra bu tartışmanın “gündemi başka yerlere çekme niyeti” olduğunu söylemişti.
Ama her gün her konuda konuşan Başbakan, partisinin grup toplantısından çıkışında gazetecilerle birkaç kez karşılaşmış ama bu konunun sorulmasına bile fırsat vermemişti.
Başbakan, ancak dün “Devletin nitelikleri bizim için tartışma konusu değildir. Yeni anayasada laiklik ilkesi kalacak. Bu tartışmanın sona erdiği kanaatindeyim” dedi.
Başbakan’ın sanki başka bir ülkede yaşıyormuş ve gündemden hiç haberi yokmuş gibi bu açıklamayı yapmak için bir gün beklemesi neye işaret ediyor?
O sırada Cumhurbaşkanı’nın görüşünün ne olduğunu bilmiyordu da onunla ters düşmemek için mi susmayı tercih etmişti?
Yoksa aklında başka bir şey mi vardı? Aklında neyin olduğu ile ilgili ipucunu dün Hürriyet’te Abdülkadir Selvi’nin yazısından takip edebiliriz gibi geliyor bana.
Buna göre anayasada “kapsayıcı ve kuşatıcı bir başlangıç kısmı” olacak ve “Türkiye’nin nüfusunun yüzde 99’unun Müslüman” olmasından hareketle “İslam dinine ve Allah inancına vurgu” yapılacakmış. Başbakan’ın bu konuda uzun süre sessiz kalmış olmasının nedeni acaba kafasındaki bu plan mıydı?
Cumhurbaşkanı, Hırvatistan’daki açıklamasında bu konuyu da kestirip attı:
“Bunların hepsi boş şeyler” dedi. “Anayasa bu ülkedeki tüm dini grupların inançlarını güvence altına alıyorsa özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne gerek var” diyerek meseleyi bitirdi.
Bu kez Cumhurbaşkanı ile aynı fikirdeyim.
Çünkü şunu söyleyeyim ki anayasada belirli bir inanca vurgu yapılması ile “dindar anayasa” yapmak arasında bir fark yoktur.
Anayasa, gerçekten “kapsayıcı” olacak ise her inanca ve inançsızlıklara da aynı mesafede olmalıdır. Bunun başka bir yolu yoktur.
ADAMINA GÖRE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
T24 yazarı ve P24 Bağımsız Gazetecilik Platformu Başkanı Hasan Cemal’e, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği
iddiasıyla hazırlanan iddianame mahkeme tarafından kabul edildi.
Hasan Cemal’in 1 yıldan 4 yıl 8 aya kadar hapis ile cezalandırılması isteniyor. İddianamenin ilginç olan yönü şu ki Hasan Cemal’in yazısındaki hangi ifadenin Cumhurbaşkanı’na hakaret amacıyla yazıldığı belirtilmemiş.
Savcı “salt hakaret içeren ifadelerden” söz ediyor ama bu ifadelerin hangisi olduğunu iddianamesine yazmamış.
Herhalde yargıcın bu ifadeleri kendisinin bulması istenmiş olmalı. İlginç bir bilmece oyunu yani!
Geçen gün Cumhurbaşkanı’nın avukatları, Prof. Dr. Baskın Oran’ın açtığı hakaret davasında Cumhurbaşkanı’nın sözlerinin “ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirilmesini istemişlerdi.
Avukatlar “ifade özgürlüğü devletin ya da nüfusun bir bölümü için saldırgan, şoke edici veya rahatsız edici bilgiler ve düşünceler için de geçerlidir ve bunlar olmaksızın demokratik toplum olamaz” diyorlardı.
Acaba Hasan Cemal’in avukatları aynı savunmayı verseler nasıl olurdu?
‘KOKTEYL’ TERÖR!
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, bir süredir pek değinmediği “kokteyl terör” meselesine geri döndü.
Hatırlayacaksınız, IŞİD’in yaptığı açıkça belli olan bombalı saldırılardan sonra böyle bir kavram icat etmişti.
Ona göre terörist saldırıları gerçekleştirenler aynı merkezden talimat alan örgütlerdi ve birilerinin taşeronluğunu yapıyorlardı.
Bir süre bunu unutmuştu, partisinin grup toplantısında yine aynı yere geldi.
“Çukur kazanlar, şehirlerimizi harabeye çevirenler, sivil vatandaşlarımıza saldıranlar ile Kilis’e atılan bombaların sahipleri aynı odaklardır” dedi.
Kilis’e atılan bombaların, kirli planın bir parçası olduğunu söyledi.
PKK, IŞİD, PYD ve Esad rejiminin işbirliği içinde bu saldırıları düzenlediğini söyledi.
Biraz garip bir durum bu:
PKK ve PYD, Suriye içinde rejimden özerk bir bölge yaratmak peşinde ve daha geçen gün aralarında ciddi çatışmalar çıktı.
IŞİD deseniz hem PYD ile hem de Esad rejimi ile savaşıyor.
Ama Başbakan’a göre bunlar aynı zamanda bir arada hareket ederek Türkiye’de terör eylemleri gerçekleştiriyorlar, şehirlerimize bombalar atıp, hendekler kazıyorlar.
Başbakan kusura bakmasın ama hiç inandırıcı değil.
PKK’nın ne yaptığı, neyi hedeflediği belli. Aynı şekilde IŞİD’in de hedefi belli.
Türkiye’yi düşman olarak görüyorlar ve saldırıyorlar.
Ama bunların bir arada hareket ettiklerine ve aynı merkezden yönlendirildiklerine ilişkin hiçbir bulgu da yok.
Terör ile gerçekten doğru bir mücadele öncelikle doğru teşhis ile olabilir.
Başbakan saldırganların isimlerini yerli yerinde kullanmaya başlamalı ki önlemlerini de zamanında ve doğru olarak alabilsin.
Paylaş