Paylaş
Açıkladığına göre “iyi bir fotoğraf olmamış”!
Nesini iyi bulmadı, anlayamadım.
Hükümetin bir bakanı, milletin oyunu alarak seçilip, milletvekili olmuş ve bir siyasi partiyi temsil eden siyasetçiler.
Bir demokraside bundan daha normal bir “tablo” olur mu?
Ardından hükümetin “barış sürecini izlemesi için” bir heyet kurulması fikrini de yanlış bulduğunu söyledi.
Söylediklerinin bir iç tutarlılığı var.
Çünkü Kürt sorunu diye bir şeyin olmadığını, Kürtlerin isterlerse Cumhurbaşkanı bile olabileceğini düşünüyor.
Böyle düşününce de zaten ne izleme heyetine ihtiyaç var ne de Öcalan’ın açıkladığı on maddelik “yapılması gerekenler listesine”!
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı’nın bu söylediklerine itiraz etti.
Söyleyeceklerini hükümete, bizzat başkanlık ettiği Bakanlar Kurulu toplantılarında söyleyebileceğini, bunun kamuoyuna açık olarak ifade edilmesinin bizzat Cumhurbaşkanı’na zarar vereceğini söyledi.
Ve beklendiği gibi “topa tutuldu”!
Erdoğan’ın gözüne girerek koltuklarını sağlama alabileceklerini düşünen milletvekilleri, partinin kurucusu da olan Arınç’a karşı demeçler verdiler, mesajlar attılar.
Bütün bunlar olup biterken gözlerim bir tek kişiyi aradı. Kulaklarım bir tek kişinin ne diyeceğine odaklandı ama o kişi ne ortada göründü ne de bu konuyla ilgili bir söz söyledi.
O kişi Başbakan Ahmet Davutoğlu idi!
Adeta tam siper oldu, hükümet adına konuşmayı Bülent Arınç’a bıraktı, tek kelime söylemedi.
Sanırım, “Bülent Arınç nasıl olsa artık siyaseti bırakacak, o konuşsun, tepkileri de o çeksin” diye düşündü.
Ama sorun şu ki Başbakan olan kendisi.
Dolmabahçe’deki toplantıyı da o emretmiş olmalı, izleme heyeti kurma çalışmalarını da o başlatmış olmalı.
Göreve ilk başladığında da kendisinin Başbakan olduğunu düşünüp, şeffaflık paketleri, tasarruf önlemleri vs. açıklamış, sonra Saray’ın sahibi kaş çatınca ricat etmişti.
Bu konulara hiç girmemesine bakarak söyleyebilirim ki galiba bu kez de öyle olacak.
Kabak Arınç’ın başına patlayacak!
Anormalin normale dönüştüğü ülke
PENGUEN dergisi çizerleri Bahadır Baruter ile Özer Aydoğan hakkında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettikleri iddiasıyla 2 yıl 4 aya kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Davaya konu karikatürde Erdoğan, iki bürokrat tarafından Köşk’ün kapısında karşılanıyor.
Bürokratlardan biri “Hayırlı olsun efendim. Köşk’e hoş geldiniz” diyerek, Erdoğan ile el sıkışıyor.
Erdoğan da “Böyle kuru kuru olur mu? En azından bir gazeteci kesseydik” diye yanıtlıyor.
Karikatürün savcılığa şikâyet edilmesinin nedeni, Erdoğan’ın karşısındaki bürokratın ceketini tek eliyle iliklemeye çalışırken, parmaklarının aldığı “şekil”!
Bu bizim ülkemizde bir saygı gösterisi sayılır. Kendinden büyük ve önemli olduğunu düşündüğün insanın karşısına çıkınca eğer bir elin ile karşındakinin elini sıkıyorsan, diğeri ile de ceketini iliklemeye çalışırsın.
Çizer de o hareketi yakalamış ama bu arada adamın parmakları ister istemez bir “yuvarlak” şeklini almış.
Karikatürü şikâyet eden kişi bunun “top hareketi” olduğunu iddia etmiş, savcı da bunu ciddiye almış.
Normal olarak gülüp geçmesi gereken bir karikatür için çizerlerinin ikişer yıl dörder ay hapis ile cezalandırılmasını istiyor!
“Normal olarak gülüp geçmesi gerekirdi” dedim ama artık ülkemizde “normal” olan şeyler anormal olmaya başladı. Anormal olan da artık normal sayılıyor.
Savcının dava açması artık “normal” çünkü, istiyorlar ki kimse Erdoğan ile ilgili bir eleştiri, espri vs. yapmasın!
Onun için Cumhuriyet tarihinde görülmedik kadar çok “Cumhurbaşkanı’na hakaret davası” açılıyor.
Sonunda öyle bir hale gelecek ki ülkenin yarısı mahkemelerde derdini anlatmaya çalışıyor olacak.
Angry Birds!
GAZETELERDE dün okuduğuma göre Turizm Bakanlığı, Türkiye’nin tanıtımında Angry Birds ve Subway Surfers gibi dünyada çok sevilen bilgisayar oyunlarından da yararlanacakmış!
İyi fikir!
Zaten Türkiye’de, bir süredir bu iki oyunu “on time” oynuyoruz!
Angry Bird (Kızgın Kuş) önüne çıkan her şeyi yıkmak peşinde!
Geriliyor, geriliyor, yerinden bir fırlıyor, hop bir şeyler yerle bir olmuş!
Bazen önce küçük kızgın kuşlar çıkıyor, bir şeyin üzerine saldırıyor, ama son darbe için büyük kuşun uçup gelmesi gerekiyor!
Kuş, ne kadar kızgın olursa, o kadar çok şeyi devirebiliyor!
Tıpkı Subway Surfers oyununda olduğu gibi sokaklardaki engelleri ve tuzakları aşarak yolumuza devam etmeye çalışıyoruz.
Belediyeler kar nedeniyle delik deşik olan yolları onarmadığı için bu oyuna vatandaşlar da katılabiliyor, arabalar parçalanıyor filan ama sonunda bir yerlere varabiliyoruz işte.
Bir de tabii “altın toplama” kısmı var bu oyunun. Onu biz vatandaşlar oynayamıyoruz ve zaten oyunun bu bölümü Türkiye’de sokaklarda da geçmiyor.
Altınların da bir sahibi var, hadi adına Rıza diyelim, o istediğine istediği kadar dağıtıyor.
Kimine elbise torbasıyla dağıtıyor, kimisine banka havalesiyle.
Bu oyunlara bir oyun daha ilave edilmeli diye düşünüyorum: Tabu!
Bazı kelimeleri kullanmadan derdinizi anlatmanız gerekiyor, yoksa soluğu savcının karşısında alıp, iki yıl hapis cezası istemiyle mahkemeye çıkarılıyorsunuz ki son dönemin Türkiye’sini en iyi anlatacak oyunlardan biri de budur gibi geliyor bana!
Paylaş