Paylaş
Bunun nedeni, “gerçekte var olmayan bir kişilik yaratma çabası içinde olmaları” idi.
Erdoğan’dan bir tür Mevlana yaratmaya çalışıyorlar ki boşuna çaba.
Ancak, dün New York Post’ta bir haberi okuyunca siyasi liderlerin konuşmalarını yazanları yeniden hatırladım. (Bu da bir tür mesleki deformasyon sanırım. Sanki mecburmuşum gibi New York’ta da her sabah gazete alıyorum, bedava dağıtılan iki gazete de dahil!)
Haber, Obama’nın getirmeye çalıştığı yeni sağlık sigortası sisteminin ABD’deki küçük işletmelere sağlayacağı yararları anlattığı bir konuşma ile ilgili.
Gazetenin Washington Büro Şefi, Obama’nın 25 Temmuz’da radyodan yayımlanan konuşması ile 3 Ekim’de yaptığı konuşmanın kelimesi kelimesine aynı olduğunu yakalamış. Esprili bir dille bunu anlatıyor. Obama’nın “recycle” (kullanılmış maddeleri yeniden işleyip kullanılır hale getirmek) yaptığını söylüyor.
Bunu okuyunca “Başbakan Erdoğan’ın konuşmalarını yazanlara haksızlık mı ediyorum” diye düşünmedim değil.
Doğrusu bizim çocuklar düzgün çalışıp, maaşlarını hak ediyorlar. ABD’deki meslektaşları gibi tembel değiller, eski konuşmaları yeniden piyasaya sürmüyorlar.
Gerçi liderlerine “plastik ameliyat” yapıyor ve başka şekilde görünmesi için çabalıyorlar ama hiç olmazsa her seferinde yeni şeyler buluyorlar.
Yandaş medyadaki arkadaşların “Başbakanımız ne de güzel söyledi, valla altına ben de imzamı atarım” türünden yazılar yazmalarına da destek vermiş oluyorlar. Ki hükümetin övülecek bir icraatını bulmakta çok zorluk çektikleri için sıkıntı içinde olan meslektaşlarımıza verilebilecek en büyük destek de bu olmalı.
Hepsini kutluyor, başarılarının devamını diliyorum!
Yemekte bile oryantalist ırkçılık
NEW YORK’ta işsiz güçsüz dolaşmanın sonuçlarından biri de “lokanta avcılığı” yapmak.
52. Sokak’taki “Fig & Olive” (İncir ve Zeytin) de avlarımdan biri oldu.
Lokantanın adı beni çekti, çünkü Mustafa ile bu yaz karar verdik, incir ve zeytin yetişmeyen ülkelere mümkün olduğu kadar gitmeyeceğiz!
Nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama lokantaya girdiğiniz anda ilk duyduğunuz koku mis gibi kızarmış ekmek kokusu oluyor.
Ben gittiğimde öğlen yemeği servisi çoktan bitmiş, akşam yemeği servisi henüz başlamamıştı ve çocukluğumda sobanın üzerinde kızartılmış ekmeğin kokusu buram buram ortama yayılmıştı.
Normal olarak bu köşede lokantalar ile ilgili izlenimlerimi yazmıyorum. Bugün bunu yapmamın nedeni tespit ettiğim “örtülü ırkçılık” ile ilgili. Bu lokanta bildiğiniz Akdeniz mutfağını sunuyor: Biberiye çöpüne dizilmiş kuzu şiş, içine incir ve zeytin konulmuş kızartmalar, üzerinde zeytinyağı gezdirilmiş balık ızgaraları, fırında pişirilmiş tavuklar, biberiye, kekik, fesleğen, bol bol limon suyu ve kabuğu, yoğurt, kuskus, pilav.
Lokantanın mönüsünde de şöyle bir şey yazılı: “Lokantamızdaki lezzetler Güney Fransa, İtalya, İspanya ve Akdeniz’den gelmektedir.”
İşte bunu okuyunca tadım tuzum kaçtı.
Fransa, İtalya, İspanya adıyla belirtilirken diğerleri “Akdeniz” diye yuvarlanıvermiş.
Türkleri, Arapları, Yunanlıları, Hırvatları, İsraillileri yok sayan, hepsini aynıymış gibi gören, oryantalist bir bakış bu.
Çünkü onlara göre iki Akdeniz var! Birisi gelişmiş, modern ve kendi adıyla sanıyla anılmayı hak eden Akdeniz, diğeri ise işte uzaklarda, öylesine bir yer!
Sanki mönüdeki yoğurdu İspanyollar yapmış! Sanki kuskus Fransızların milli yemeği! Kuzu etini kuşbaşı kesip, çöpe geçirerek ızgara etmek İtalyan buluşu!
Bu ırkçı tutum hoşuma gitmedi ama siyah zeytin ile birlikte ezilmiş incirin içine ceviz parçaları koyarak yaptıkları ve soğuk etlerle servis ettikleri sosu evinizde denemenizi öneririm.
Hikmet Çetin ve Beşiktaş
İNTERNETTE Türk gazetelerini okurken Hikmet Çetin’e Beşiktaş kongresinde başkanlığa aday olması için öneri götürüldüğünü okudum.
Önce gazeteciliğe başladığım günlerde, DPT’de iken tanıdığım ve o günlerden beri sevip saydığım Hikmet Ağabey adına endişelendiğimi söylemeliyim.
Bizim futbol dünyamızda Hikmet Çetin gibi çelebilere yer kolay bulunmaz çünkü.
Ancak şunu da söylemek zorundayım ki Türk futbolunun Hikmet Çetin gibi yöneticilere de ihtiyacı var.
Futbolumuzda holiganizm bizzat yöneticilerin teşvikiyle almış başını gidiyor. Yasaklandığı halde bedava biletler ile çeteler besleniyor, profesyonel futbol her türlü kirliliğe açık bir şekilde yönetiliyor. 300 bin Euro’ya göbek ata ata Türkiye’ye gelebilecek Orta Avrupalı oyuncuların, milyon dolarlarla transfer edildiği bir düzenin kirliliğinden söz ediyorum.
Hikmet Çetin yeni bir temizlik sürecinin öncülüğünü yapabilir gibi geliyor bana.
Beşiktaş’ın Süleyman Seba’dan sonra araya araya bir türlü bulamadığı istikrarı da sağlayabilir.
Beşiktaş kongresini heyecanla bekleyeceğim.
Paylaş