DEVLET Bakanı Mehmet Şimşek, işsizlikteki artışın "kriz döneminde iş aramaya çıkan kadınlar yüzünden" olduğunu söyledi.
Hatırlayacaksınız, geçenlerde Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu da seçim bölgesi Afyon’da kendisinden iş isteyen kadınlara "Evdeki işleriniz yetmiyor mu" demişti.
Demek ki "yukarılardan bakılınca" durum, biz aşağıdan bakanlara göre farklı görünüyor.
Memleketteki işsizlerin sayısı neredeyse 4 milyona yaklaşıyor ve Bakan’ın bulduğu neden bu: "Kadınlar iş arıyorlar!"
Şimşek’in bir iddiası daha var: "İşsizlerin yarısı iş aramıyor!"
Türkiye’deki kadın-erkek nüfusunun aşağı yukarı eşit olduğunu biliyoruz. Bu durumda işsizlerin yarısının da kadın olduğunu varsayabiliriz.
Şimdi Bakan Şimşek’in kurduğu denklemle problemi çözebiliriz.
İşsizlerin yarısı kadın, çünkü kriz nedeniyle iş aramaya çıktılar, öteki yarısı da iş aramıyor, demek ki aslında işsizlik sorunu yok!
Her gün sabah bir iş bulma ümidiyle evinden çıkıp, akşam çökmüş bir ruh durumuyla geri dönen insanların Bakan’ın bu yorumuna neler diyebileceklerini düşünmek istemem.
AKP içindeki bir kesime hákim olan "Kadının yeri evidir" tezi, işsizlik sorununu çözmek için bir anahtar olarak kullanılırsa diye korktum doğrusunu isterseniz.
Bu işin suçlusu aynada
SEÇİM araştırmalarıyla uğraşanların, AKP’nin tarihi bir seçim başarısı kazanabileceğine ilişkin yorumlarını erken açıklamaları iyi olmadı.
Çünkü seçimi çantada keklik gören Başbakan yüksek dozda fırça atmaya devam ediyor.
Dün de kredi kartı borçluları için "Gelirinden fazla kullanma, kullanıyorsan öde, ödeyemiyorsan mağdur rolüne soyunma" dedi.
Kredi kartı borçluları, bu borcu eğlenip, gezip tozmak için yapmadılar.
Kredi kartı harcamalarının dağılımı bunu açıkça gösteriyor.
Borçların önemli bölümü gıda, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarla ilgili harcamalardan oluşuyor.
İşsizliğin giderek arttığı, insanların önemli bölümünün çok kısıtlı bir gelirle yaşamak zorunda oldukları bir ülkede kredi kartlarına dayalı borçlanmanın artması ve günün birinde ödenemez hale gelmesi kaçınılmaz.
Başbakanlara düşen görev borçlananlara sinirlenip, bağırıp çağırmak, onları dürüst olmamakla suçlamak değil, bu tabloyu değiştirmektir.
AKP 2002 yılından bu yana tek başına hükümet. Türkiye’de çok partili döneme geçildiğinden beri az sayıda partiye kısmet olmuş bir durum bu.
Bu süre içinde işsizlik sorununu ve halkın gelirini yükseltmeyi başaramayan bir iktidarın başının, kendisine düşman olarak gariban insanları seçmesi biraz ayıp oluyor. Suçlu, her sabah aynada kendisine bakıyor, ben söylemiş olayım!
Başbakan azarlarsa polis de dövüyor!
BAŞBAKAN Yardımcısı Cemil Çiçek’in Giresun ziyareti öncesi "protestoda bulunacaklar" gerekçesiyle 3’ü küçük yaşta öğrenci olmak üzere 4 kişi gözaltına alındı.
Emniyet Müdürlüğü ve Çocuklar Şubesi’nde gözaltında tutulan zanlılar, Çiçek’in Giresun’dan ayrılmasından sonra salıverilmiş ve ertesi sabah da adliyeye sevk edilmişler.
Benim tanıyabildiğim kadarıyla Cemil Çiçek, böyle bir tutumu onaylayabilecek bir anlayışta değil.
Büyük olasılıkla bir işgüzarın ihbarı üzerine, başka işgüzarların marifeti bu durum! Ancak bunun rastgele bir işgüzarlık olmadığını da görmemiz gerekiyor.
Mersin’de Başbakan’ın ziyareti sırasında gözaltına alınan çiftçi, en basit bir protestoda tekme tokat dağıtılanlar, "Emniyet’e çekilenler" bu uygulamanın giderek standart haline geldiğini gösteriyor.
Protesto hakkı, bir demokrasinin olmazsa olmaz şartıdır.
Güvenlik güçlerine düşen görev, bu hakkın kullanılmasının, başkalarının özgürlüklerini kullanmalarını engellemekten ibarettir.
Böyle bir durum söz konusu değilse, güvenlik güçlerinin vazifesi, protesto hakkının kullanılmasının ve protestocuların güvenliklerinin sağlanmasıdır.
"Kamu düzenini korumak" gerekçesi, ancak başka özgürlüklerin kullanılması tehlike altına giriyorsa söz konusu olabilir.
Çünkü demokratik bir toplumda "kamu düzeni", bütün bu hakların toplamından oluşur ve bu hakların birinin kullanılmasını keyfi şekilde önlemek suçtur.
Valilerin, emniyet müdürlerinin protestoculara karşı tutumları elbette Başbakan’ın kıt demokrasi anlayışından güç alıyor.
Başbakan için demokrasi sadece kendisi söz konusu olduğunda hatırlanacak bir durum.
Başbakan’ın, demokratik haklarını kullanan insanları azarladığı bir ülkede, kamu yöneticilerinin böyle davranması çok normal!