Paylaş
Nitekim Bakan Yazıcı da bu e-postayı kendisinin göndermediğini söylüyor.
Zaten bizim bürokratik düzenimizde bu işler e-posta ile yürümez. Artık kimse telefonlarının dinlenmediğinden emin olmadığı için telefon da olmaz, bir kartvizitin arkasına yazılacak küçük bir not ile böyle işler görülür.
Haberi okuyunca hem Bakan Yazıcı’yı hem de Prof. Dr. Demir’i “Allah korumuş” diye düşünmeden de edemedim.
Hayati Yazıcı’nın ismiyle, Prof. Dr. Ali Demir’e Ergenekon Davası’nda “delil” sayılabilecek herhangi bir belge gönderilmiş olsaydı, ne olurdu?
Nelerin olabileceğini söylemek için falcı olmak gerekmiyor.
Şu anda böyle “suç delilleri” nedeniyle Ergenekon Davası’nda tutuklu olan gazeteciler var.
Aynı davada bilgisayar ortamında hazırlanmış evraklar ve e -postalar nedeniyle üç yılı aşkındır tutuklu olanlar da var.
Böyle deliller ile tutuklandılar, aylardır hapishanede yatıyorlar ve daha ne kadar yatacaklarını sadece Allah biliyor!
Başbakan öyle bir söz söyledi ki
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Devlet Bakanı Hayati Yazıcı adıyla ÖSYM Başkanı’na gönderilen e-postayı gündeme getirmesinden sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şöyle dedi:
“Bizim partimizin adı AK Parti. Buralara temiz siyaset sözü vererek geldik. Ve benim bir bakanım bunu yapamaz. Ve bugüne kadar da bazı bakanlarımla alakalı atılmış adımlarım varsa bunun birçok gerekçeleri vardır. Ve birçoğu da bugün milletvekili adayı olamadıysa birçok nedenleri vardır. Milletvekillerim için de aynı şey ortadadır.”
Bu konuşmayı dinlerken Başbakan’ın görevden aldığı bakanları, yeniden aday yapmadığı milletvekillerini hatırladım.
Eski Enerji Bakanı Hilmi Güler, Orman Bakanı Osman Pepe, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen! İsmini hatırlayamadıklarım kusuruma bakmasınlar, demek ki aklımda kalıcı bir iz bile bırakamamışlar.
Yeniden aday olamayan milletvekillerinin isimlerini zaten bu köşeye sığdırmam bile mümkün değil.
Başbakan diyor ki: “Biz temiz siyaset için söz verdik ve bazı bakanlar ile ilgili adımlarımı bunun için attım, milletvekili adayı bile olamadılar.”
Eminim yukarıda isimlerini saydığım bakanlar şimdi bu sözün altından kalkmakta zorlanacaklardır.
Acaba Başbakan temiz siyaset ilkesini zedeleyen ne tür kusurlarını gördü de bir daha bakan yapmadığı gibi milletvekili adayı bile yapmadı?
Öte yandan şöyle bir sorun da var tabii: Bakanların yeniden aday yapılmamalarının nedeni “temiz siyaset” endişesi ise bunun cezasını vermek Başbakan’a mı düşer, yoksa yargı organlarına mı?
Böyle bir kuşku varsa Başbakan elindeki bilgileri ve belgeleri savcılıklara teslim etmeliydi.
Ve şunu da unutmayalım: O kişileri önce milletvekili yapan sonra da bakan yapan da Başbakan’dan başkası değildi. Bu “hatanın” bir siyasi sorumluluğu olması gerekmez mi?
Başbakan, emrindeki bakanların eylem ve işlemlerinden de sorumlu değil miydi?
Çocukların haklarını kim savunacak?
ANKARA Bölge İdare Mahkemesi, üniversite giriş sınavının iptal edilmesi ile ilgili başvuruyu reddetti.
Böylece ÖSYM’nin yaptığı hatalı şifreleme ile ilgili konunun “kopya” kısmını bir kenara bırakabiliriz.
Ancak sınav ile ilgili sorunumuz burada bitmiyor.
20 bine yakın öğrenci, sınav kâğıtlarının hatalı okunduğunu ileri sürerek itiraz etti. Bu itirazlar yeni sınava kadar sonuçlandırılabilecek mi, şüpheli.
Diyelim ki sonuçlandırıldı. Bu kadar adayın değişen notları, sıralamayı ciddi olarak etkileyecek bir durum. 1 milyon 700 bin öğrencinin sıralaması değişince ne olacak? Bu değişiklik nedeniyle sınava girme hakkını kaybeden adayların, ikinci sınava girmeleri ne kadar doğru?
Öte yandan yine biliyoruz ki hiç yapmadığı testten tam puan alanlar, hiç yapmadığı testte yanlış yanıt işaret ettiği ortaya çıkanlar var.
Belli ki ÖSYM’deki beceriksizlerin yaptığı program, yanıtları hatalı şifrelediği gibi sınav kâğıtlarını optik olarak okuyan gözleri de yanıltmış.
Gerçek bir sıralama için esasen kâğıtların tümünün yeniden değerlendirilmesi gerekiyor ama bu konunun üzerinde duran da yok.
1 milyon 700 bin çocuğun geleceği, ailelerinin emekleri ne hükümetin umurunda, ne ÖSYM’nin ne de YÖK’ün.
Cumhurbaşkanı da daha ilk gün “kendisini tatmin eden” ÖSYM Başkanı’nın “dere geçilirken” değiştirilmesinin doğru olmadığını söylüyor.
Bu atın, bu dereyi nasıl geçebileceği ise ayrı bir muamma!
Not: Yarın bütün gün uçakta olacağım için yazı yazamayacağım. Okuyucularıma duyurmak istedim.
Paylaş