Paylaş
SÜMEYYE Erdoğan’a suikast yapılacağı ile ilgili olarak üretilen sahte tweet’leri yayınlayan gazetelere dava açan savcıların görev yerleri değiştirildi.
Hatırlarsınız, geçtiğimiz ağustos ayının ortalarında HSYK, savcılar için “dosya” açmış, bunu da Basın Bürosu aracılığıyla açıklamıştı.
Sümeyye Erdoğan’a suikast haberlerinin temeli CHP milletvekili Umut Oran ile Taraf yazarı Emre Uslu ve Fuat Avni arasında geçtiği iddia edilen Twitter mesajlarıydı.
Umut Oran, daha bu haberler yayınlandığında savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, bu iftira ve hakaretleri yayınlayan gazetecilerin cezalandırılmasını istemişti.
Haberlere konu olan mesajların palavra olduğu daha ilk günden belliydi ama daha sonra bilirkişi raporuyla da mesajların sahteliği ortaya çıktı.
Savcılar da bunun üzerine suikast haberlerini yayınlayan gazeteler için dava açtılar.
Savcılar dava açınca da doğal olarak hemen “kripto” ve “paralel” ilan edildiler.
HSYK, masa başında üretilmiş bu haberleri “ihbar” kabul edip savcılar hakkında “dosya” açtı ve bugün geldiğimiz noktada da savcıların görev yerleri değiştirildi.
Şimdi biz bu HSYK’ya nasıl güveneceğiz?
Ortada yalan olduğu açıkça belli, siyasi amaçlarla uydurulmuş bir yalan var ve HSYK, bu yalana dava açan savcılar ile uğraşıyor.
Bunun amacı belli: Savcılara ve hâkimlere bir kez daha gözdağı veriliyor.
“Bizim istemediğimiz kararları alırsanız, soruşturmaları açarsanız başınıza gelecek olan en hafifinden görevden alınmaktır” denilmek isteniyor.
Hangi savcı hoşlarına gitmeyen bir soruşturma başlatırsa, hangi yargıç işlerine gelmeyen bir karar verirse hedefe konuluyor.
Ve bu ülkede yargının bağımsız olduğuna inanmamızı bekliyorlar.
Türkiye’de böyle bir medya yok
DİYANET İşleri Başkanı Mehmet Görmez, medya ile din ilişkisinin modern zamanların en önemli sorunu olduğunu söyledi.
Bu ilişkiyi “rahatsızlık verici, üzücü ve incitici” bulduğunu açıkladı.
“Bugün inanan insanların medyadan en tabii beklentisi kutsal değerlerin tartışma ve polemik konusu yapılmadığı, dinin alay konusu edilmediği ekranlar ve sayfalardır. Basın özgürlüğü, hepimizin huzur ve felahı için gerekli hatta zorunludur. Ancak üzerinde ısrarla durulan bir özgürlük vurgusundan sadece dinin ve dindarların mağdur olması anlaşılır gibi değildir” dedi.
Bu sözlerini okuyunca “anlaşılır gibi bulmadığım” konunun, Başkan Görmez’in görüşü olduğunu düşündüm.
Diyanet İşleri Başkanı, bu sözleriyle mizah yapıyorum diye deli saçması karikatürler filan yayımlayan bazı yabancı dergileri kastediyorsa şunu söylemeliyim ki o yayınlara gereğinden fazla önem veriyor.
Batı’da ne yazık ki böyle bir eğilim var ve bu eğilimin ırkçı, ayrımcı ve Müslümanları yok sayıcı bir özellik taşıdığını biliyoruz.
Bunu bildiğimiz için de ciddiye almıyoruz, onları kendi rezillikleri ile baş başa bırakıyoruz.
Ancak, Diyanet İşleri Başkanı bu sözleriyle Türkiye’deki gazeteleri, televizyonları, dergileri kastediyorsa doğru bir noktada değil.
Türkiye’de hiçbir yayın Başkan’ın sözünü ettiği gibi dini ve Müslümanları aşağılayıcı bir tavır içinde değil.
Kutsal değerler aşağılanmıyor, tartışma ve polemik konusu yapılmıyor.
Diyanet İşleri Başkanı eğer böyle bir yayın gördü ve bizim bundan haberimiz yoksa yapacağı şey bellidir.
Ortaya konuşmamalıdır. Çünkü böyle konuştuğu zaman bütün ülke medyasını suçlamış oluyor ve bunun doğurabileceği sonuçları görmeyi eminim ki kendisi de istemez.
Önemli mevkilerde olan insanlar sözlerine dikkat etmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı da böyle bir makamdır.
Expo 2015
GEÇEN hafta sonu Milano’ya Expo 2015 sergisini görmeye gittim.
Önce şunu söyleyeyim: Milano yerine İzmir seçilmiş olsaydı, acaba gerçekten böyle büyük bir izleyici kitlesi bulabilir miydi, merak ettim.
Giriş adam başı 45 Euro, iki çocuklu bir aile 180 Euro ödeyecek. Orada yenilen içilenler, ulaşım için harcananlar filan da hesaba katılırsa, ortalama bir Türk ailesinin ödemekte çok zorlanacağı bir rakama ulaşılıyor.
Milano’da hafta sonunda 200 bin kişi bu parayı ödedi ve sergiyi gezdi.
Biz bu rakama ulaşabilir miydik, emin değilim.
Expo, bildiğimiz anlamda bir fuar değil. Bir mal satılmıyor.
Bir konsept çerçevesinde her ülke kendi pavyonunu oluşturuyor ve insanlık içindeki yerini vurguluyor.
Bu Expo’nun konsepti ise “yaşam için enerji” olarak belirlenmiş.
Türkiye de “yaşam için enerji” konsepti çerçevesinde, “geleceğin gıdası” teması üzerine bir pavyon yapmış.
Pavyonun konsepti DDF tarafından oluşturulmuş.
Bir yandan geçmişten gelen değerlerimiz, diğer yandan bizi geleceğe taşıyacak umutlarımızın çerçevesini çizdiği bir konsept bu.
Görmeyene anlatabilmem gerçekten zor ama şunu söylemeliyim ki DDF’nin dizayn ettiği pavyon, diğerleri gibi dört duvar, bir çatı, kapalı bir kutu değil.
Geniş bir meydan var ve insanlar o meydanın içinde gezinirlerken bir yandan mutfağımız ile tanışabiliyorlar diğer yandan Türkiye’nin değerleriyle.
Bir vatandaş olarak orada bulunmak gerçekten hoşuma gitti, Ekonomi Bakanlığı başta olmak üzere emeği geçenlerin eline sağlık.
Paylaş