Azarlanmadan yaşamanın tadını çıkaralım

Aslına bakarsanız biz Türkler olarak bu vesileyle biraz rahatladık.

Haberin Devamı

Başbakanımızın öfkeyi bir hitabet biçimi olarak benimsemesinden mustariptik.
Sürekli azarlanan, kafasına kakılan çocuklar gibiydik, ama özellikle son bir aydır biraz kafamızı dinleyebilmemiz mümkün oldu, “babamız” kafayı Sisi’ye, Birleşmiş Milletler’e, İslam İşbirliği Teşkilatı’na taktı, şimdi onları azarlıyor.
Bunun keyfini sürmemiz gerekir diye düşünüyorum, bugün-yarın yine bizleri azarlamaya karar verene kadar tadını çıkaralım!
Başbakan önceki gün bir kez daha şöyle seslendi:
Ey Birleşmiş Milletler, ne işe yararsın?
Adı Birleşmiş, soyadı
Milletler olan bir gerçek kişiden söz etmiyor.
Hepimizin bildiği gibi bu uluslararası bir kuruluş, bir tüzel kişilik, gerçek kişilik değil.
Dolayısıyla birisi kendisine “eyyy” diye seslenince yanıt verebilmesine olanak yok.
Evet, o tüzel kişiliği temsil eden bir genel sekreter ve uluslararası meslek memurları var ama onların da bu hitabı yanıtlayabilmeleri mümkün değil, çünkü üzerlerine alınmazlar.
Başbakanımızın yönettiği ülke, bu uluslararası kuruluşun eşit ortaklarından biridir.
Normal olarak üyeler, yolunda gitmediğini düşündükleri uluslararası meseleler için üyesi oldukları bu kuruluşları harekete geçirebilirler.
Mesela toplantıya çağırabilirler, bir karar metninin oylanmasını isteyebilirler vs.
Ama bunu yapmıyor.
Aynı durum İslam İşbirliği Teşkilatı için, İslam Konferansı için de geçerli.
Onları da toplantıya çağırmıyor ama tüzel kişiliklere veryansın etmeye devam ediyor.
Yel değirmenlerine karşı tam teçhizat saldırıya geçmiş bir Don Kişot edasında, yanında Sanço Panço’su da var, ama yel değirmenleri bunu anlayamıyorlar
doğal olarak.
Bu durumdan şikâyet etmeyelim.
Elbette uluslararası camiada “yeni bir birleşmiş milletler kurulur” sözü tebessümle karşılanıyordur, dalga geçen bile vardır ama biz bu durumun tadını çıkaralım.
Hayat kısa, değmez bir kıza!

Haberin Devamı

Taksim bize yeter!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, meydanlara şekil verme konusunda son kararını verdi:
Bizim meydanlarımız Tahrir değil, Rabia, Adeviye olacak!
Bu meydanları görmüş değilim. Zaten Başbakanımız da meydanların fiziksel özelliklerinden söz etmiyor.
Tahrir, bütün Arap Baharı’nın en önemli meydanıydı, bir diktatör
o meydanda her gün, gerekirse ölüm de dahil her şeyi göze alan insanlar sayesinde devrildi.
Tahrir’in ikinci kez dünya kamuoyunun gözünün önüne gelmesi Mursi’nin iktidarına karşı daha fazla demokrasi isteyenlerin orayı doldurmasıyla oldu.
Demokrasi istiyorlardı ama askerler o talebi deyim yerindeyse çaldılar ve darbe yaptılar.
Bu durum o meydandaki demokrasi ruhunu öldürmeye, yok etmeye yetmez.
Kuşkunuz olmasın ki günün birinde Mısır’a demokrasi gelecekse bu yine o meydandan gelecek, Rabia’dan değil.
Rabia’dan gelmeyecek, çünkü orayı dolduran Müslüman Kardeşler, esasen kendilerine Müslümanlar.
Evet, darbeye karşılar, bunun için çok ağır bedeller ödemeyi göze aldılar, ödediler ve ödüyorlar da.
Ama istedikleri demokrasi sadece kendileri için.
Başbakanımızın başında bulunduğu siyasi harekete
çok benziyor.
Demokrasi, ifade özgürlüğü vs. kendileri için gerekli, diğerleri bunu talep ederse çok sinirleniyorlar.
Taksim’in “halka kapatılması”nın, insanların gaz fişekleriyle kafalarından vurulmasının nedeni budur.
Hoşlarına gitmeyen taleplerin seslendirildiği meydanları temizlemek, yok etmek istiyorlar, meydanlardaki taleplerin stadyumlara, başka yerlere taşınmasına da bunun için öfke duyuyorlar.
Türkiye, önemli bir askeri vesayet sorununu bu hükümet döneminde çözebildi, bunun değerini biliyoruz ama onun yerini bir partinin karar vericilerinin almasına itiraz etmek de hakkımızdır.
Onun için bizim meydanlarımız
Tahrir’e de benzemeyecek, Adeviye’ye de!
Bizim ‘Taksim’imiz var ve gerektiğinde her yeri de Taksim yapabilecek direnme gücümüz!

Haberin Devamı

Eskişehir Valisi hâlâ orada

ESKİŞEHİR Valisi, Ali İsmail Korkmaz’ı, bir gece yarısı döverek öldürenlerin “kendi arkadaşları” olduğunu söylemişti.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, linç görüntülerinin ortaya çıkmasından sonra Vali’nin sözleri için “O yanlış bir tespit olmuştur” dedi.
Bu memlekette sadece Eskişehir Valisi değil, bildiğimiz bütün kamu yöneticileri aynı refleksi gösterir.
Bu ülkede işkence ve kötü muamelenin bir türlü önlenemiyor olması, bütün kamu yöneticilerinin Eskişehir Valisi gibi davranmayı bir kurumsal gelenek olarak içselleştirmiş olmalarındandır.
İşkencecileri, kötü muamelecileri korurlar, soruşturulmalarına bile izin vermezler.
Yanlışlıkla soruşturulmasına izin verilen işkencecileri de adalet sistemimiz yargılamamak, mahkûm etmemek için elinden geleni yapar.
Bunu değiştirmenin tek yolu vardır:
İşkence ve kötü muameleye sıfır tolerans göstermek!
Bunu yapamıyorsanız, iktidar olarak siz de o ayıplı işlerin ortağısınız demektir.
Hükümet eğer bu işin önünü kesmek istiyorsa bu tutumda olmalıdır.
Yola, Eskişehir Valisi’ni görevden alarak çıkabilirler!

Yazarın Tüm Yazıları