BAŞLIKTAKİ sözü Şebnem Ferah’ın bir şarkısından aktardım. Son zamanlarda Başbakan’ın "söylev ve demeçlerini" okurken dilimde genellikle bu şarkı oluyor!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ekinlik Adası’nda tatilini geçirirken gazetecilere şunu söyledi: "Bu iş (İsrail’in Lübnan’a saldırısı ile sonuçlanan gelişmelerden söz ediliyor) öncelikle 7 Filistinli çocuğun, biliyorsunuz plajda vurulmasıyla başlamıştır. 7 Filistinli çocuk vurulduktan sonra, şehit edildikten sonra, öldürüldükten sonra bu süreç başlamıştır."
Bu sözleri Anadolu Ajansı’nın bülteninden aynen aktardım. Dün de bazı gazetelerde yayımlanmıştı, bu yazı yazılana kadar bir yalanlama da yapılmamıştı.
"Şehit" kelimesi, İslám’da "Allah yolunda ve din uğruna savaşırken ölenler" için kullanılıyor. Sözlükler, bu kelimenin zaman içinde Türkçe’de ikinci bir anlam kazandığını, "vatan, millet ve görev uğrunda ölenler için" de kullanıldığını anlatıyor.
Olayların nasıl başladığı konusundaki tartışmayı bir yana bırakıyorum.
Ama herhalde Filistinli yedi çocuğun karşı karşıya kaldıkları vahşeti tanımlamak için "şehit-şahadet" kavramlarını kullanmak pek de uygun değil.
İnternette araştırdım, Başbakan’ın "şehit" tanımlamasını mesela Güneydoğu’da PKK tarafından öldürülen siviller için kullandığına rastlamadım.
Bazen Başbakan’ın konuşurken kendi sesinin heyecanına kapılıp frenleri iyice boşalttığını düşünüyorum ki galiba haklıyım.
Yüreğimizi acıttın be Reha!
DÜN sabah cep telefonumun yanıp sönen ekranında bir gazeteci arkadaşımın adını gördüğümde hangi haberi alacağımı zaten anlamıştım: "Patron, Reha’yı kaybettik."
Bugün de Burgaz’da tabutunun başında son görevimizi yaparken imamın sorusuna "iyi bilirdik" yanıtını vereceğiz.
Belki de üzerinde hiç olmayan "haklarımızı" helal edeceğiz.
Sonra sahildeki bir lokantada onun en sevdiği işi yapacağız, eski günleri hatırlarken rakı ile Jim Beam birbirine karışacak. "Böyle anılmayı isterdi" diye kendimizi avutacağız.
Reha Mağden’i ilk ne zaman tanıdığımı hatırlamıyorum bile. Aktüel’i yayına hazırladığımız günlerde olmalı. Bizim evde iki tek atarken halletmiş olmalıyız "transfer" işini.
Sonra sık sık tekrarlanacak bir sahne bu: Posta’yı yayınlamaya hazırlanırken, Radikal’i çıkarma kararını verirken.
On beş yıl oluyor demek ki. Ben hep genel yayın müdürü, o hep haber müdürü.
Şimdi içimdeki boşluk büyürken düşünüyorum: Acaba zaman zaman bu işleri bırakıp, Ordu’ya kaçmaya karar verdiğinde onu türlü hile ve desiseyle işinin başında tutmakla hata mı ettim?
Bıraksaydım da elindeki káğıt tomarlarına yazılı haberleri anlatacağına, Ordu’da bir armut ağacının gölgesinde Jim Beam’ini yudumlarken tadına doyulmaz öykülerini mi yazsaydı?
Hep beklenmedik eğlenceli tesadüflerin, garip akıl yürütmelerin yol açtığı karmaşaların başrolündeki oyuncu diye hatırlayacağız onu.
Áşık olduğu kadına bakarken elindeki sigarayla masasındaki gazete yığınlarını tutuşturduğunun farkına bile varmamış olmasını hatırlayacağız mesela.
Ya da çok parlak bir muhabirken Anadolu Ajansı’ndan kovulmasına yol açan sürreel öyküleri.
Ama ben en çok "Küçük parmağım acıdı Yusuf Abi"yi hatırlayacağım. Yaşamındaki sayısız fırtınalardan birinin daha kopması pahasına yazdığı, o küçük ama muhteşem öyküyü.
Gazeteciler ölünce hep böyle oluyor işte. Hele Reha gibi çok genç yaştaysalar! Arkalarından içimiz yanarak yazılar yazıyoruz. Birlikte geçen günlerin tadını yeterince çıkardık mı sorusu kemiriyor beynimizi.
Sıkı bir gazeteciyi, çok iyi yürekli bir insanı kaybettik, sevenlerinin, okuyucularının başı sağ olsun.
ABD, Türkiye’yi bölmek mi istiyor?
ELEKTRONİK posta zincirlerinde son günlerde yeni bir "dezenformasyon bombardımanı" başladı.
ABD Silahlı Kuvvetleri’ne ait olduğu iddia edilen bir derginin internet sitesinde yayınlanan bir harita "ABD’nin Türkiye’yi bölme planlarının bir işareti" olarak internette dolaşıp duruyor.
Çok yakında bu müthiş buluşun bazı köşe yazarlarınca da gazetelere aktarılacağını tahmin etmek de benim için falcılık sayılmaz.
Bir kere bu dergi (Armed Forces Journal) ABD ordusuna değil, Army Times Company isimli bir şirkete ait. USA Today gibi önemli bir gazeteyi de yayımlayan Gannet Company’nin bir ortaklığı.
İnternette dolaşan dergi ise bu şirketin Defence News Media Group isimli koluna ait.
Dergi 1863 yılında kurulmuş.
Ancak unutmamak gereken bir gerçek de var: Derginin okuyucu kitlesi ABD askeri personeli ve burada yayımlanan yazılar, yazarların kişisel görüşleri de olsa okuyucuları üzerinde düşünsel etkiler bırakacaktır.
İnternette bu tür yayınlardan şikáyet etmek ve yanlış bilgi yaymak yerine, ilgili kişilerin bu yazıdaki ve haritadaki görüşlerin yanlışlığını dergiye göndermeleri daha akıllıca bir hareket olur diye düşünüyorum.