Paylaş
Bu sayı, Suriye’de 18 yaş altı nüfusun üçte birine karşılık geliyor.
UNICEF’in araştırması, bu çocukların 306 bininin, sığınmacı olarak bulundukları ülkelerde doğduğunu gösteriyor.
Başbakan Yardımcısı Lütfü Elvan’ın açıklamasına göre Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de doğan çocuklarının sayısı da 152 bin.
Bu da normal çünkü bir başka ülkeye sığınmak zorunda kalan Suriyelilerin yarısı zaten bizim ülkemizde yaşıyor.
Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. M. Murat Erdoğan, her gün 125 Suriyeli bebeğin ülkemizde dünyaya geldiğini söylemişti.
Çeşitli sohbetlerde insanların bu duruma hayret ettiğine tanık oluyorum.
Gelecekleri ile ilgili olarak büyük bir belirsizlik içinde ve çoğu çok zor şartlar altında yaşayan sığınmacıların, nasıl olup da bu kadar çocuk sahibi olabildiklerine ilişkin bir hayret bu.
11 Eylül 2001’de ABD’de gerçekleşen terör saldırılarının ardından CNN’in yaptığı bir araştırmayı hatırlıyorum.
CNN’in araştırması, saldırının duyulduğu anda Amerikalıların ilk tepkisinin ne olduğunu bulmaya çalışıyordu.
Sonuç şuydu:
Amerikalıların yüzde 79’u saldırıyı duydukları anda eşlerini ya da sevgililerini aramış ve “Seni seviyorum” demişti.
Saldırıdan sonraki altı ay içinde New York’ta evlenmelerin ve birlikte oturmak için sevgilisinin evine taşınmaların sayısında büyük artış olduğu görülmüştü.
Konu üzerine çalışan sosyologlardan Pepper Schwartz “Saldırının meyvesi, dokuz ay sonra yeni doğumlarda patlama olarak alınacak” diyor ve açıklıyordu:
“Seks yaşam gücünün bir parçasıdır. ‘Nasıl ölmek istersiniz’ sorusuna pek çok kişi ‘Sevişirken’ diye yanıt verir. Yüksek gerilimli zamanlar güçlü duygulara kaynaklık eder. İnsanlar aşkı daha yoğun ve güçlü biçimde hissederler.”
Bir arkadaşımdan da babasının öldüğünü duyduğu ilk anda içinden bir çocuk sahibi olma isteğinin yükseldiğini, tek çocuğunun da o tarihten on ay sonra doğduğunu dinlemiştim.
Demek ki sadece bütün topluma acı veren ağır olaylar değil, kişisel travmalar da benzer bir sonuca yol açıyor.
O travma, insanları yaşamın zorluklarına birlikte göğüs gerebilecekleri birisini aramaya yöneltiyor.
Birisinin bizi seçmesini, hayat boyu başımızı dayayabileceğimiz bir omza sahip olmayı istiyoruz.
Çünkü aşk, bizi gerçek yalnızlıktan koruyabilecek tek şeydir!
CEZALANDIRMA AMAÇLI TUTUKLAMA
AKADEMİSYENLER bildirisine imza attıktan sonra bildirinin arkasında durduğunu açıklayan akademisyenlerden Dr. Meral Camcı da tutuklandı.
Böylece bildiriye imza atarak “terör örgütü propagandası yaptığı” iddia edilen tutuklu akademisyen sayısı 4’e çıkmış bulunuyor.
Geçen gün de yazmıştım.
Adalet sistemimizin, artık adalet dağıtmadığının, yukarılardan esen rüzgârlara göre eğilip büküldüğünün bir örneği bu da.
Bu akademisyenlerin işlediği iddia edilen suçun delili, yayınlanan bildiri.
Bu delil, savcının dosyasında bulunuyor. Dolayısıyla artık “karartılmasına” da olanak yok.
Kaçma şüpheleri yok.
Tutuklanan son akademisyen, hakkında yakalama kararı olduğunu bildiği halde yurtdışından Türkiye’ye dönmekte tereddüt etmedi.
Diğerleri de başlarına gelecek olanı tahmin etmelerine rağmen zaten kaçmamışlardı.
Peki neden tutuklandılar?
“Terör örgütü yöneticisi” olmak gibi daha ağır bir suçlamayla tutuklananları bile mahkeme geçen hafta “deliller toplandığı” ve tutukluluk hali nedeniyle mağdur olmamaları için tahliye etmişti.
Akademisyenler tutuklandılar çünkü ortada AİHM, AYM ve Yargıtay kararları varken bu suçlamayla mahkûm edilemeyeceklerini herkes biliyor.
Böylece tutukluluk hali, peşin ve haksız bir cezalandırma amacı için kullanılıyor.
Çünkü muktedir öyle istiyor, bağımsız yargımız da emri ikiletmiyor. Şimdi buyurun, HSYK’nın tekzip metnini okuyun lütfen.
DÜZELME VE CEVAP METNİ
HÜRRİYET Gazetesi’nin 14.12.2015 tarihli nüshasının 21. sayfasında yayımlanan Mehmet Y. YILMAZ’a ait “Herkes duysun: HSYK bağımsızmış!” başlıklı köşe yazısında; yazarın 19.08.2015 tarihli köşe yazısındaki gerçeğe aykırı iddiaların düzeltilmesi için 12.12.2015 tarihinde yayımlanan tekzip metnimize yönelik olarak itibarı zedeleyici ifadelere yer verildiğinden cevap hakkımızın kullanılması gerekmiştir.
Anılan tekzip metni, mahkeme kararı doğrultusunda yayımlandığı halde, “yargı kararına” ve “cevap hakkımıza” saygı göstermesini beklediğimiz yazarın, bir yandan cevap metnindeki açıklamalarımız hakkında “eğlenceli”, “laf salatası” gibi gazetecilik adabıyla bağdaştıramadığımız sözler sarf ederken, bir yandan da “adalet”, “hukuk” temalı yazılar kaleme almasını üzüntüyle müşahede etmekteyiz.
Yazarın bu tavrının, 19.08.2015 tarihli yazısındaki iddiaların gerçek dışı olduğunun ortaya çıkmasının verdiği rahatsızlıktan kaynaklandığı kolayca anlaşılmakla birlikte, gazeteciliğin temel kuralı olan “araştırma ilkesine” riayet edilmesi halinde böylesi bir durumla karşılaşılmayacağı da açıktır.
Tekzip metnimizde, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı işlemleriyle ilgili herhangi bir ifade bulunmadığı halde yazarın böyle bir ifadeden bahsetmesi, olayları karıştırdığına yahut içeriğine vakıf olmadığı bir metin hakkında yazı yazdığına işaret etmektedir.
Ayrıca yazarın Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına isnat ettiği bir tasarrufla ilgili olarak Kurulumuzca yönelttiği suçlamayı devam ettirmesi, yargı bağımsızlığına ilişkin kanaatlerinin sağlıklı bir değerlendirmeye dayanmadığını göstermektedir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
28.01.2016
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Vekili Av. İbrahim AY
Paylaş