Paylaş
Amaç, doğru işlemeyen parlamenter sistemi düzeltmek ve yerine daha iyisini kurmaktan çok Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tek adamlık hayallerini meşrulaştırmaya yönelik bir girişimdir.
Öneriye göre başkan seçildikten sonra yürütme gücünü kimseye hesap verme zorunluluğu olmadan elinde tutacak. Ama partisiyle ilişkisi de kesilmeyeceği için yasama gücünü de kontrol edebilecek. Bu iki gücü elinde tutanın yargı gücünü de kontrol edebilmesi son derece kolay ve zaten amaç da bütün gücü bir kişinin elinde toplayıp, bir tek adam yönetimine geçebilmek.
Madem başkanlık sistemi isteniyor, başkanın parlamentoyu da kontrol etmesine olanak verecek “partili başkan”ın ne işi var? Bu sistemin düzgün işleyebilmesinin yolu öncelikle yasama ile yürütmenin birbirinden kesin çizgilerle ayrılması değil midir?
Seçilmiş başkanın, bir süre sonra bir diktatöre dönüşmesini önleyecek şey bu güçler ayrılığı değil midir?
Ama AKP’nin böyle bir kaygısı yok. Çünkü Başbakan artık başkan olmak istiyor, şu andaki cumhurbaşkanı yetkileri onu kesmiyor, daha fazlasını istiyor. Her şeyi kontrol etmek amacında ve bunun için anayasa değişikliğini sonuna kadar zorlayacağı da artık belli oluyor.
Bugün yarın AKP’nin anayasa komisyonu masasından kalkacağını, referandum için ihtiyaç duyulan milletvekili eksikliğinin de örtülü ya da açık transferler ile çözüleceğini görürseniz şaşırmayın.
Tabii bu durumda şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de erken yaşta emeklilik bekliyor.
Bu süre içinde Gül’e de, bugünkü pozisyonuna uygun prestijli bir uluslararası görev de ayarlanabilirse durum değişir elbette ama Cumhurbaşkanı’nın bir kenara çekilip gelişmeleri sessizce seyredeceğine de ihtimal vermiyorum.
Artık Erdoğan elindeki kartı açmış bulunuyor.
Jül Sezar’a atfedilen bir Latince deyim var. Sezar bunu Galya seferinden dönerken senatonun isteğine rağmen ordusunu dağıtmayıp, cumhuriyeti yıkmak için Rubikon Irmağı’nı geçerek Roma’nın üstüne yürürken söylemiş. Kelime anlamı “zar atıldı”, Türkçede “ok yaydan çıktı” deyişiyle karşılanacak bir anlamı var:
Alea iacta est!
Erdoğan zarını attı. Bakalım düşeş mi gelecek, hepyek mi?
Bu sistem diktatör yaratır
BUGÜNDEN itibaren AKP sözcülerinin ağzından başkanlık sisteminin ne kadar iyi bir sistem olduğuna ilişkin verilmiş bir demeçler bombardımanına tabi olacağız.
Televizyonlarda boy gösterecekler, her toplantıda aynı sakızı çiğneyecekler. “İleri demokrasi” ve “daha kolay yönetilen bir ülke” sözlerini sıkça duyacağız.
Örnekleri hep Amerika’dan verecekler. Türkiye’nin de Amerika gibi güçlü bir ülke olmasının yolunun başkanlık sisteminden geçtiğini anlatacaklar.
Bunun büyük bir palavra olduğunu da elbette saklamaya çalışacaklar.
“Başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerden ABD dışında gerçek bir demokrasi kurabilmiş kaç ülke var” sorusunun yanıtını ise hiç vermeyecekler.
Orta Asya ve Ortadoğu, Afrika diktatörlüklerinin bu sistemde yönetildiğini hiç söylemeyecekler.
Güney Amerika’da da bu sistemin diktatörlükler yarattığını saklayacaklar.
Örnekler sadece ABD’den verilecek ama o sistemin neden başarılı işlediği, AKP’nin önerdiği sistem ile hiçbir ilgisinin olmadığını söylemeyecekler.
Muazzam bir propaganda mekanizması işleyecek. Hazırlıklı olun!
Hakarete hakaretle mi yanıt vermek gerekiyor?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu arasında, belden aşağı fıkraların anlatıldığı atışmayı eleştirdiğim yazım üzerine bazı okuyucular beni “haksızlık yapmak ile” suçladılar.
Onlara göre atışmayı Başbakan başlatmış, Kılıçdaroğlu da mecburen öyle bir yanıt vermiş, bu yüzden onu eleştirmemem gerekirmiş.
Evet, doğru, belden aşağı fıkralara gönderme yapan önce Başbakan oldu ama şunu merak ediyorum: Bu söz karşısında nasıl davranmak doğru olurdu? Aynı seviyeye inmek mi, yoksa bu ayıp sözler için Başbakan’ı özür dilemeye ve terbiyeye davet etmek mi?
Ben doğru yolun ikincisi olduğunu düşünüyorum.
Elbette merak ettiğim başka bir konu daha var: Başbakan “hakaret” konusunda çok hassas, bunu biliyoruz.
Karikatüristlere, yazarlara, demeç veren politikacılara sıkça hakaret davası açıyor.
Kazandığı oluyor, kaybettiği oluyor ama bu konuda çok hassas, kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Ama kendisi başkası söylese hemen hakaret davası açacağı sözleri miting meydanlarında, meclis kürsüsünde rahatça söyleyebiliyor.
Biliyorum bizim ülkemizde politikacıların tutarlı olmaları pek beklenen ve karşılaştığımız bir durum değil ama hiç olmazsa bu konuda tutarlı davranmaya çalışsalar daha iyi olmaz mı?
Paylaş