BEN de gazetelerde yayımlanan haberlerden öğrendim ki vücudumuzda “telomer” adını taşıyan “bir şey” bulunuyor.
Tam olarak ne olduğunu anlatamayacağım, kusura bakmayın. Okudukça kafam karıştı, çözemedim. Ama şu kadarı benim için yeterli bir tarif, umarım sizler için de yeterlidir, hücrelerimizde yer alıyorlar, kromozomların ucundalar ve herhangi bir gen kodlamıyorlar! Telomerlerimiz kısaldıkça hücrelerimiz yaşlanıyor. Ve hücre yapımızın içindeki telomerlerin boylarına bakarak ölüm tarihimizin (elbette eceliyle ölümden söz ediyorum, Allah kazadan korusun) yüzde 100’e varacak bir isabetle tespit edilebileceği bildiriliyor. İngiliz bilim adamları, 1200 liraya mal olacak bir kan testi ile kişinin biyolojik yaşını ve yaşlanma hızını tespit etmenin mümkün olduğunu, insanların istedikleri takdirde ne zaman öleceklerini öğrenebileceklerini belirtiyorlar. Bunu okuyunca kendi kendime sordum: Bu parayı bastırıp, bu tahlili yaptırmak ve sonucunu öğrenmek ister misin? Doğrusunu isterseniz yanıtım iki arada bir derede kaldı! Bir yanım “Yaptır, kalan zamanı iyi değerlendirirsin” derken, diğer yanım “Saçmalama otur yerine” dedi. Bununla da yetinmedim, arkadaşlarıma sordum, iki eşit parçaya bölündüler. Öğrenmek isteyen ve hayatını buna göre planlamak isteyen de var, bunun çok saçma bir fikir olduğunu düşünen de! Aslına bakarsanız hepimiz ölümün kaçınılmaz olduğunu biliyoruz ama kendi özel ölümümüzün de sanki hiç gelmeyeceğini düşünüyor gibiyiz. Hayatın bize bir istisna yapacağını ümit ediyoruz, William Saroyan gibi: “Herkes ölecek ama ben hep benim için bir istisna yapılabileceğine inanmıştım”! Bu, bir kere iktidara geldi mi dünya yıkılana kadar orada kalacağını zanneden politikacıların ruh durumuna benziyor bir bakıma. Şimdi isim vermeyeceğim, hiç olmazsa haftada bir gün bunlardan uzak duralım, konumuza dönelim. Hem ölümlü olduğumuzu biliyoruz ama öte yandan da sonsuza kadar yaşayabilecekmişiz gibi bir duygu içinde günlük yaşantımızı sürdürüyoruz. Bu da insani bir durum tabii! “Öleceksek adam gibi ölelim”ciler bile aslına bakarsanız böyle düşünüyorlar, onun için bu kadar kolay sallayabiliyorlar. “Adam gibi ölelim”i teşvik ederlerken biliyorlar ki kendileri değil, başkaları ölecek! Sanıyorum bu yazı boyunca birkaç kez kendimi uyarmak zorunda kalacağım, bir günlüğüne de olsa politikacıları unut, onlar da hayatlarında bir gün de olsa unutulmuşluğa mahkûm olduklarını hatırlasınlar! Sonsuza kadar yaşayabilecekmişiz, ölüm denen şey en son bizi bulacakmış gibi düşünüyor olmamızın nedeni de aslında ölmek fikrinden ölesiye korkuyor olmamız! (Nasıl cümle ama!) Dünya dinlerinin yarattığı “ölümsüzlük sistemlerinin”, yeniden yaradılışa inanmanın, ölümden sonra bir başka yaşamın varlığına iman etmenin temel nedeni bu. Tabii ölümden sonra vaat edilen cennetin güzellikleri ve hoşlukları da bu fikre dayanabilmeyi kolaylaştıran bir durum ama bu meseleye girmeyeceğim. Fazıl Say bununla ilgili bir dörtlüğü tweet’ledi, şimdi mahkemelerde sürünüyor, bunu göze almama, denenmişi denememe gerek yok. Ama bir cumartesi günü de, insanların çoğu evlerinde yayılmış gazete okurken ölümden söz etmek bir yazar için reytingi arttırıcı tutum sayılmaz. Onun için işi şakaya vurmalıyım diye düşünüyorum ama insanın bir yandan ölümü düşünüp diğer yandan ıslık çalarak neşeli bir melodi tutturması da o kadar kolay bir durum değildir. Mizahçıların farkı da bundan kaynaklanıyor. İnsanoğlu böyledir zaten. Mizah, kabul edilemeyen durumları tebessümle karşılamamızı sağlayan bir araçtır. Yanlış hatırlamıyorsam The New Yorker’da şöyle bir karikatür görmüştüm. Yatakta yatan genç ve güzel kadının yanı başında elinde orağı, üzerinde siyah cüppesiyle Azrail duruyor ve kadına şöyle söylüyor: “Kırkıncı yaş günün kutlu olsun Nancy! Bugün gergin kollarını biraz sarkıtacağım, göğüslerini ve karnını da! Patates kızartmalarını sindirme gücünü de alacağım, her kutu patates kalçalarına yapışacak. Gerisi şimdilik kalabilir, sonra görüşürüz.” Bu yazıyı nasıl bağlayacağım diye düşünürken Joy FM’de Beatles çalmaya başladı! “Yoksa bu bir işaret mi” diye düşündüm hemen, işime öyle geldiği için belki de! Şu çalıyordu: All you need is love! Hayat güzel, âşık olup adam gibi tadını çıkarmak varken, ölümü düşünmenin zamanı mı?