Paylaş
İnsanların sel gibi akıp gittiği cadde ve sokaklar ıssız günlerini yaşıyor...
Ve karıncalar misali çekilmişler sanki yuvalarına...
Büyük kalabalıkların kafasındaki tek soru ise şu:
Evde kal ama nereye kadar?
*
Siyasetbilimci Alberto Mingardi, La Stampa’daki yazısında insanların yeniden huzura kavuşması için katı kurallar yerine esneklik zamanının geldiğine dikkat çekiyor...
“Sorun sadece para değil” diyen Mingardi:
Aynı zamanda bu yeni koşullarda ne kadar özgür olabileceğimiz...
*
Evde kalmanın ne zaman biteceğinin merak edildiğini belirten Mingardi:
‘Evde kalmanın azami tahammül edilebilirliği’ diye bir sınırı olmalı...
Kapalı kalmanın huzurumuzu ciddi ölçüde bozacağı bir eşikteyiz artık...
*
Estonya’da yayınlanan Eesti Paevaleht gazetesi ise sokağa çıkma kısıtlamalarının kaldırılması konusunda devletin net kriterler koymasını ve ABD’li bilim insanlarının, önlemlerin kademeli olarak nasıl kaldırılabileceği yönündeki önerilerinin de mantıklı göründüğünü belirterek diyor ki:
Birincisi; iki haftalık bir süre içinde yeni vaka sayısı azalır, ikincisi; hastaneler bütün hastalara bakabilir, üçüncüsü; COVID-19 semptomları gösteren bütün hastalara test yapılabilir ve nihayet bütün hastalar ve temas kurdukları insanlar takip edilebilir.
*
Devletlerin olağanüstü halden çıkışı hızla planlaması ve herkesin izleyebileceği ciddi adımlar atması gerektiğini vurgulayan gazete Eesti Paevaleht:
Ancak böylece güzel bahar havasına rağmen insanların kısıtlamalara riayet etmesi sağlanabilir.
*
Bulgaristan’da yayınlanan Trud gazetesi ise geniş kapsamlı kısıtlamaların zaman içinde faydadan çok zarar getireceğini dile getiriyor ve diyor ki:
Sonsuza kadar başımızı kuma gömüp, umut içinde tehlikenin geçmesini bekleyemeyiz.
Kısıtlamaları hemen ve tamamen kaldırmak gerekmiyor ama önlemler yavaş yavaş kaldırılabilir.
Şu anda koronavirüsle mücadele için harcadığımız milyarları riskli grupları izole etmek için harcayabiliriz, bu arada toplumun kalan kısmı da kitle bağışıklığı geliştirebilir.
Bakış açımızı her şey için çok geç olduğunda değiştirmek affedilemez olacaktır, çünkü daha şimdiden sokağa çıkma konusundaki aşırı önlemler için ağır bir bedel ödemiş durumdayız.
*
“Böylesi zorlu günlerde dahi eleştiriler ihanet olarak nitelendirilerek geri çevrilmemeli” diyen La Repubblica gazetesi ise:
Bu musibetle iki aylık mücadelenin ardından ve olumsuz gelişmelerin zirve yaptığı bir dönemde hangi şeylerin işe yaramadığını söylemekte sakınca görülmemeli.
Koronavirüs, bugünümüzü zorlaştıran, yarınımıza yük olan devasa boyutlardaki kamu borcundan ulusal sağlık sistemlerinin neredeyse suç teşkil edecek şekilde zayıflatılmasına dek bütün sorunları acımasızca önümüze serdi.
*
“Hükümetler önemli sorulara cevap vermeden sürekli yurttaşlarından bir şeyler talep ediyor” diyor Phileleftheros’tan Vasiliki Zenonos:
Mali bir felaketle karşı karşıya olan eşimize dostumuza ne diyeceğimizi söyleyen yok...
Virüsün birkaç saat içinde herkese bulaşabileceği, mültecilerin tutulduğu tutukevleri ve konaklama merkezlerinde hangi önlemlerin alındığı bize anlatılmış değil.
10 Mart’tan bu yana yemek karnesi almayı bekleyen ve bir lokma yiyeceği olmayan iltica başvurusu sahiplerine ne diyeceğimiz söylenmiyor.
*
Irish Examiner ise virüs yüzünden evden eğitim ve evden çalışmanın avantajlarını şöyle sıralıyor:
İnsanların hayatın daha ucuz olduğu bölgelerde yaşayabilmesi anlamına geliyor bu.
Ve emlak krizinde rüzgârların başka yönden esmeye başlamasına da neden olabilir.
Petrole bağımlılık azalabilir. Çünkü küresel ısınma sürdürülebilir ölçüleri çoktan aştı.
Evden eğitim ise sürekli yeni öğrenci yurtları inşa edilen üniversite kentlerindeki aşırı yoğunluğu azaltabilir.
*
Kısacası, Avrupa ve başka ülkelerin medyası da bizler gibi tartışıyor ve doğru bir yolu bulmaya çalışıyor...
Evde kal yalnızlığının son durağını arıyor...
Daha önemlisi yarınların nasıl bir yük getireceğini herkes merak ediyor...
Ve “Yarın diye bir şey var mı?” sorusuna cevaplar aranıyor...
Kaynak: Eurotopics
Paylaş