Paylaş
Az gelişmiş ülkelerin kendilerine sürekli kahraman arayışı bitmez...
*
Sosyal medyaya bakıyoruz da sayılarını bilemeyeceğimiz kadar kahramanlaştırılan, kutsallaştırılan kişilerin yalanlardan ibaret hikâyeleri pazarlanıyor...
Lüks araçlardan oluşan konvoylarla yollara düşenler kendilerine kuru kalabalık bulmakta zorlanmıyor...
Birkaç adamın yürüdüğü görüntülere duygusal bir türkü montajı ve sloganlardan oluşan sözlerle kolay kahraman olunuyor...
Ve bir daha anlıyoruz ki her yanımız bahar bahçe değil...
*
Kahramanlaştırılanların ne iş yaptıklarına bakıyoruz... Resmi bir işleri yok...
Bildiğimiz bir kahramanlıkları da...
Kutsallaştırma ve kahramanlaştırma kampanyalarının masalları hayatımızın her alanına bir virüs gibi yayılmış...
*
Siyaset meydanlarında da durum pek farklı değil... Niye kahraman arıyoruz?
Demokrasi demek sadece oy kullanmak değildir...
Bireylerin tek görevi sandıkta oy kullanıp sonra da tüm yükü birilerinin üzerine yıkıp kenara çekilip seyretmek hiç değildir...
Duygusal eğilimlerin büyük kalabalıkları yönettiği ülkelerde varoluş biçiminin yanlış olduğunu kimse göremiyor...
*
AB, ABD ve İngiltere gibi ülkelerdeki sosyal medya adreslerinde kahramanlaştırılan kimseyi göremiyoruz...
Ne bir siyasetçi...
Ne kutsallaştırılan birini...
Ve ne de kahramanlaştırılanları...
Kutsallaştırılan, kahramanlaştırılan kişilerin sorunlaştırdığı her konunun başlığı toplumları bin parçaya bölüyor...
Bin yıldan beri anlayamadığımız bir sonuçtur bu...
*
Siyasi partilerin sayısını unuttuk...
Dün parti kuranlar bir günde yangın çıkarıyor. Meydanlara çıkanların büyük bir çoğunluğu ise hayrı sadece kendisine dokunanlardır...
Ve kendilerini pusula gibi görüyorlar...
Nereye dönerse dönsün orayı kıble ilan etmelerinden de bıkıp usandık...
*
Toplumun her kesimini siyasallaştırma derdine düşenlerin dünyasında neyin doğru neyin yanlış olduğunu da bilmiyoruz.
İnsanların akıllarını birbirinden ayıran sınırlandırıcı düşüncelerin yol haritalarında sınıflandırıcı piramitleri inşa etmek isteyenler kendilerine küçük hikâyeler biriktiriyor...
*
Büyük kalabalıkların önünde iki yol kaldı.
Ya boşlukların verdiği ölçüde mücadeleye devam edecekler ya da her meseleyi siyasetin gerçekleri ışığında değerlendirecekler.
Politik bir cam fanus içinde sınırlayıcı düşüncelere mahkûm edilmiş gibi yaşayacaklar...
*
Diskalifiye edildikten veya bir kenara itildikten sonra yazılan ve söylenen sözler gerçek olsa da anlamını yitirmiştir...
Yanlışlar söylenmedikçe meşrulaşır ama yıllar sonra değil... Siyaset bu değildir...
“Dün dündür” diyen Demirel’e gülüyorduk...
Şimdi sayısız Demirel dolaşıyor aramızda... Dünü anlamsızlaştıranların gelecekleri de bu yüzden meçhuldür...
Sınırlayıcı düşüncelerin mahkûmu oldukça tüm gerçekleri yıllar sonra tarih kitaplarında okumanın da kimseye bir faydası dokunmayacak...
Herkes kendi yaptığı işin, yaşadığı hayatın kahramanı olmadıkça hiçbir yanlış düzelmeyecek...
Paylaş