Paylaş
Birçok yeri gezip gördük...
Gördükçe, bizlerin seyahat ve tatil anlayışının da hiç değişmediğine şahit olduk...
- Her zamanki gibi; deniz, kum, güneş, yemek ve kuru gürültüden ibaret...
Bir de ellerindeki telefonla her şeyin fotoğraf ya da videosunu çekip sosyal medyanın farklı adreslerinde yayınlamak...
- Okumak, düşünmek, araştırmak veya yazmak yok...
*
Evliya Çelebi’den bu yana seyahatname yazdıklarını sananların büyük çoğunluğu da otel, restoran, ulaşım firmaları ya da bazı ünlü markaların tanıtımını yapıyor...
- Şehirlerin dünden bugüne gelişinin tarihini, demografik ve mimari anlayışının bozulmasıyla nereye savrulduğumuzu yazan, gören yok...
- Yazanlar da belediye veya valiliklerin ya da bazı şirketlerin sponsorluklarıyla gerçekleştirilen reklam çalışmalarından başka bir şey değil...
*
Nehir söyleyişlerini bir araya getirdiği “Zaman Kaybolmaz” kitabında gazeteci Nilgün Uysal Prof. İlber Ortaylı’ya konuyla ilgili görüşlerini sormuş...
Prof. İlber Ortaylı diyor ki:
- Türkler, “seyahat edebiyatı” olan insanlar değil.
*
“O kadar muhteşem bir seyahatname yazan adamın ne evveli ne ahiri var” diyen Prof. İlber Ortaylı meseleyi şöyle özetliyor:
- Evliya Çelebi’nin çocukları bunlar. Ama o Evliya Çelebi’nin ne halefi var ne selefi...
*
Sürekli gezen, yiyen, alışveriş yapan ve eğlenen büyük bir kesim dünyayı görüyor ama sosyal medya adreslerinde fotoğraf ya da video paylaşmaktan başka bir şey yapmıyor...
Çünkü konuşmayı daha çok seviyoruz...
“Söz uçar yazı kalır” gerçeğine aykırı yaşamaya devam ediyoruz...
Buna akademi dünyası da dahil...
*
“Türkçede edebiyatın seyahat kısmı halen yok” diyen Prof. İlber Ortaylı, Falih Rıfkı’nın Hint Seyahatnamesi’nin dahi bir Fars örneği olduğunu belirtiyor...
Kısacası, seyyare çok ama seyyah yok!
Paylaş