Paylaş
Denize yağmur yağıyordu...
Suyun suya hasret kalan türkülerine gök gürültüsü eşlik ediyor, griye dönüşen bir denizin kenarında oturmuş gökyüzündeki kara bulutların geçişini seyrediyordu...
“Kar yağmış yollara” diye başlayan şarkıyı ne zaman duysa yüreğini alıp içindeki uzaklara kaçıyordu...
Kuşi’yi düşünüyor ve söylediklerini dün gibi hatırlıyordu...
Diyordu ki:
- Önce güven sonra aşk!
*
Savaşlar yüzünden ahlaki değerlerin uzağına düşüldüğü bir çağdayız...
Eskiden savaşlar yüz yüzeydi... Arkamızdan açılan her savaşı ihanet sayardık ama o savaşların yapıldığı günler de Kefertab şehrinde kalmış...
Ne zaman savaşların içine dünyalık ganimetler girdiyse mertlik de bitti...
Meydanlarda yüz yüze yapılan savaşların bittiği günden beri zafere giden her yolun mubah ilan edilmesiyle ahlaksız, güvensiz, aşksız, sevgisiz, adaletsiz, insafsız, zalim bir süreç başladı yeryüzünde...
*
Kaç milyar insanın övündüğü iletişim çağındayız güya...
Birileri virüsün Çin’de laboratuvar ortamında yapıldığını, birileri de ABD’de yapılıp Çin’e götürüldüğünü söylüyor, yazıyor...
Sayısız iddialar arasında milyarlarca insan hangisinin gerçek olduğunu hâlâ bilemiyor!
Her konu meçhul bir yol gibi...
İletişim çağının zirvesindeyiz ya...
*
Bir savaşın kırk nedeni vardır, asıl mesele birinci nedeni bulabilmektir...
Bugüne kadar dünyanın yaşadıklarının hangisinin birinci nedenini bulabildik, yazabildik ve söyleyebildik ki...
Hiç!
Son yüz yılda Ortadoğu ve Orta Asya’daki Müslümanların birbirleriyle savaşmalarına kırk neden yazılır ve söylenir ama birinci nedeni kimse açıkça yazamaz, söyleyemez...
Biz bir daha yazalım, söyleyelim: Şöhret, güç, para, iktidar, yönetme ve kazanma hırsıdır başka bir şey değil...
Ve yönettiklerini sandıkları ülkeleri felakete sürükleyenler şeytanlara mahsus bir hastalığa yakalandıklarını fark etmeyecekleri için kıyamete kadar savaşları da hiç bitmeyecek...
*
King’s College Üniversitesi’nin Savaş Öğretileri departmanını kuran, Oxford Üniversitesi’nde de hocalık yapan, geçen yıl ölen askeri tarih profesörü Sir Michael Howard diyor ki:
- Trajediyle kahramanlığın, öfkeyle sevincin, yaşamla ölümün en uç noktalarını bir araya getiren, her modern devletin sorunlarını çözmek için başvurması gereken son unsur savaştır...
*
Birinci Dünya Savaşı’nın yüzüncü yılındayız.
1918 yılında savaş bittiğinde sekiz milyon insan ölmüştü...
Ne çözüldü?
Hiç...
Şimdi dünyanın büyük kalabalıkları sosyal medya sayesinde her saniye bir savaşın eşiğinde...
Terörize ediliyor tüm toplumlar...
Ve içlerinde biriktirdikleri tüm ahlaksızlıkları ifşa ederek...
Kendisiyle bozmuş milyarlarca insan ve milyonlarca sapık takipçileriyle yazıp çizerek bir arada yaşamaya kendini alıştırarak gün tüketiyor...
Neyi çözebildiler?
Hiç...
Yeni medyanın adı bu işte: Sosyal medya...
Vardığımız yerin adı ise: Sosyal mesafe...
*
Kuşi diyordu ki:
- Önceliğini karıştıranların sonu felaketle biter!
Atlar koşarken duvarlardaki ölümlere...
Artık tüm savaşlarını Kefertab’da bırakmıştı...
Karantina günlerinde bir virüs bize düşünmeyi ve önceliklerin sıralamasını bir daha yaptırıyordu...
Belki de bir virüs bütün ihanetlerin, savaşların, yalanların, adaletsizliklerin, sevgisizliklerin ve çirkinliklerin üzerindeki lekelerin izlerini örtmek istiyordu...
Yeni bir beyaz sayfa açmayı da...
*
Güneş yeni umutların ışığıyla süzülüyordu gökyüzünde...
Bir denizin kenarında sabah oluyordu...
“Kar yağmış yollara” diye başlayan ve “örtülmüş izler” sözüyle biten şarkı alıp götürüyordu bizi içimizdeki uzaklara...
*
Schiller’in bir sözü düşüyor aklımıza:
- Başım önde bu aralar. Suçlu olduğumdan değil, görülmeye değer hiçbir şey kalmadığından...
Diliyoruz ki, bir gün başımızı kaldırdığımızda görülmeye değer çok güzel şeyler olsun artık...
Paylaş