Paylaş
Rüzgârda dağılan yalnızlığını
Düzeltiyorsun...
*
Bir rüzgâr fırtınasıyla dağılan yanlarımızı görüyoruz...
Alışık değiliz böyle sert esen rüzgârlara...
Bizlere uğultulu şarkılar söylemesine...
Ve saatte 130 km hızla esince nasıl dağıldığımıza...
Çatıların, pencerelerin uçup gitmesine...
Saat kulesi diye yapılan ucubelerin yıkılmasına...
*
33 evin çatısı araçların, insanların üzerine uçuyor...
Dükkânların ilave yaptıkları kış bahçeleri yıkılıyor...
Tır devriliyor...
İnsanlar yollarda mahsur kalıyor.
Şehirlerde trafik kilitleniyor...
*
Deprem olunca, sel basınca, kar yağınca, rüzgâr fırtınası esince şehirlerdeki dağınıklığının boyutunu da anlamış oluyoruz...
Cam balkonlar patlıyor...
Belediyelerin yaptığı tekerlekli çöp varilleri uçuyor.
Tabelalar kopuyor.
Yol kenarlarındaki ağaçlar devriliyor.
İstanbul, Zonguldak ve Kocaeli’nde 7 kişi ölüyor, onlarca kişi yaralanıyor...
Apartmanlardan aşağıya pencereler düşüyor.
Gemi, karaya oturuyor.
Uçakların seyri, seferleri değişiyor.
10 ilde okullar tatil ediliyor...
Kısacası, bir rüzgâr fırtınasına yenik düşüyoruz.
Çünkü deprem olmayacak, kar yağmayacak, sel olmayacak, rüzgâr esmeyecek gibi bir şeyleri yapıyoruz ve yaşıyoruz...
Nasıl olsa bir bedel ödeyen yok.
“Yapanın yanına kâr kalıyor” anlayışı, dağılan yanlarımızı düzeltmeye yetmiyor...
*
Afet diyerek geçiştiriyoruz.
Birkaç gün konuşuyoruz, yazıyoruz ve sonra unutuyoruz.
Çünkü suçu kabullenmiyoruz...
Neymiş, çatı uçmuş...
Niye uçmuş?
Uçan çatıyı, pencereyi, kapıyı, kuleyi yapan kimse yok mu?
Ve de denetleyen...
Kime hesap soruluyor?
Hiç kimseye...
Rüzgâr esmiş, çatı uçmuş ve bir anne ölmüş...
Hikâyesi bu kadar...
Virüs, rüzgâr, fırtına, deprem ve tüm afetler bize bir şeyler söylüyor ama dağılan aklımızı, yüreğimizi toparlayamıyoruz...
*
Ne diyelim?
Cemal Süreya’nın ‘söylenmemiş sözcükler var’ mısrasını demekten başka aklımıza bir şey gelmiyor...
Yetkililer uyarıyormuş:
Kar geliyor!
Paylaş