Paylaş
Yağmurlarda ıslanıyoruz.
Parklardaki ağaçların yeşil rengine dönüşüyle rengârenk çiçekler kente baharı müjdelemiş.
İnsanların yüzlerine mutluluk gelmiş adeta...
Ve huzurun resmi çizilmiş sanki...
*
Ya Ortadoğu...
İsrail altmış yıldan beri bombalıyor, çocukları öldürüyor...
Katliamlarına ‘dur’ diyen yok...
Ve tüm annelerin yüzlerine acılarının resmi asılmış sanki...
*
Gazze’deki bombaların altında yanarak ölen çocuklar...
Ve bebeklerin cesetlerini hâlâ seyreden bir dünyada yaşamanın dayanılmaz ağırlığı...
Şairin “Geçtiğim tüm harabeler ayaktaydı hâlâ” diyerek tarif ettiği vahşete kör ve sağır olmuş dünya.
Vuran kazanıyor sanki...
*
Bir Fransız yazar demiş ki:
Kökünüz varsa bir ağaçsınız, yoksa bir odunsunuz.
İnsanların da yığınla hikâyesi var.
Bilinen, bilinmeyen veya gizli ya da saklı.
İslam coğrafyası köksüz kalmış...
Cebi zengin ama akıl fukaralığı devam ediyor hâlâ.
*
Büyük hikâyesi olan insanlar kendilerini ülkesine...
Ve küçük hikâyeler ile yetinerek yaşayanlar ise kendilerini kendilerine adayanlardır...
Kimse yaşadığı hayata dürüst davranmıyor.
Kendine yalan söylemeyi başarabilenlerin arasında yaşamak zorlaşıyor.
*
Ne dünü hatırlamayacakmış gibi vefasız...
Ne yarınları iple çekecek kadar sabırsız olmalı.
Ne de yaşamı bir külfet bilecek kadar günahkâr...
Ve ölümden kaçacak kadar isyankâr...
*
Ne kimseyi ağlatacak kadar zalim...
Ne de başkalarını güldürecek kadar palyaço olmalı.
Kimse ne aldatılacak kadar küçük...
Ne de aldatacak kadar büyüktür.
Mesele her şeyini yüreğinde taşıyan ve yaşayan küçük bir çocuk kalabilmektir.
*
Kimse ne kandıracak kadar kötü...
Ne de kandırılmayacak kadar iyidir.
Güç koridorlarında hiçbir şeyin yiğitçe bitmeyişidir asıl mesele.
*
Birlikte ölmesini bilenler birlikte yaşamasını hâlâ öğrenemedi...
Ne Amerika, ne İsrail, Rusya, Çin ve de Batılı ülkeler...
Bir gün dünyayı harabeye çevirebileceklerini de...
Londra’dayız...
Ve yağmurlarda ıslanıyoruz, gözlerimizdeki yaşlarla...
Paylaş