Paylaş
Ve eski bir yaradır nereden başlayıp da anlatsak...
Ki anlaşılalım...
Bir kişinin sırtına yükleyerek seyrediyoruz.
Ve belki de bin yıldan beri böyleyiz.
Bin yıldan beri bir ülkenin açlığını, yokluğunu, mağduriyetlerini, güvenliğini liderlerin sırtına yükleyip, kenara çekilip seyretmişiz...
On altı devleti batırmışız bu seyirci kafasıyla...
Demokrasiye geçmişiz...
Yani katılımcı olmuşuz...
Lakin sadece zaferlere ortak olmuşuz.
Mağlubiyetlere, mağduriyetlere değil...
Demokrasiyi tek kişilik bir oyuna dönüştürmeyi başarmışız...
“Yeter söz milletindir” diyen ve on yıl boyunca iktidarda kalan:
Menderes,
Zorlu,
Polatkan ve Demokrat Partili siyasetçiler, yaşadıkları devirde halkın kahramanlarıydı.
Üç siyasetçi darağacına götürülüp idam edildiğinde ise arkalarından bir kişi dahi gitmemiş.
Darbelere, ihtilallere karşı durmayı da 15 Temmuz akşamı ancak öğrenebilmişiz...
Bir kişinin sırtına her şeyimizi yükleyip durmuşuz.
Ve ülkenin güvenliğini, ekonomisini, parasızlığını, yokluğunu, savaşını, krizlerini, terörle mücadelesini, işsizliğini, kredilerini, sağlığını, adaletini, eğitimini bir liderin sırtına yükleyip sonra da bir kenara çekilip seyretmişiz...
Bu duruşu gelenekselleştirmişiz.
Maç, tiyatro, sinema filmi seyreder gibi...
Zaferlerden ise kendimize pay çıkartmaktan keyif almışız...
Yangın cebimizdeki paraya sıçrayınca sloganlarla meydanlara çıkıp feryat figan etmişiz.
Bir kişinin sırtına dağları yükleyip kenarda seyirci olma hastalığından kendimizi kurtaramıyoruz.
Futboldaki fanatik taraftara benziyoruz.
1. dakikaya kadar mağlup olan takımına ve oyuncularına küfreden, son beş dakikada yenince de çılgınlar gibi alkışlayanların galibiyetten sonra kendine de pay çıkartması gibi...
Çifte standart duygusunun zirvelerinde geziniyoruz.
Bir ülkeyi ve dağ gibi biriken sorunları bir kişinin sırtına yüklemekten vazgeçemiyoruz.
Yazık...
Günah...
Demokrasi sadece oy verip, nehrin kenarına geçip cesetlerin geçişini de seyretmek değildir.
Demokrasiyi, kendimize ve başkalarına ait hayatları askıya alarak demokrat olunmayacağını anlayamamışız...
Öyle bir gün gelir ki bir kişiyi de bulamayabiliriz...
Dedik ya, demokrasi bir kişilik oyun değildir.
Ve daha da tuhafı, hem bir kişinin sırtına yükleyeceğiz, hem de dönüp diktatörlüğe gidiyoruz diye bir kişiye haksızlık edeceğiz...
O bir kişi de insan...
Yorulur...
Hasta olur...
Üzülür...
Ağlar...
Bıkıp usanabilir.
Kendimizi çoğu zaman o bir kişinin yerine koyup düşünmeliyiz.
Çözümler üretmeliyiz...
Ve elimizi taşın altına koymalıyız...
O bir kişiyi seçenlere saygı duymadan demokrat da değiliz.
Demokrasi kültürünü kabullenemezsek asıl diktatör biziz, milyonlarca vatandaşın seçtiği bir kişi değil...
Paylaş