Paylaş
En yükseklere çıkıp, “Hadi siz de çok sevin!” diye bağırmak istiyorum. Genelde pişman oluyorum sonra bu yükselişlerden ama bu onlardan biri değil galiba. “Aile Arasında” seneler seneler sonra bir sinema salonunda hissettiğim en elle tutulur umuttu. Yok, sinemamız adına filan değil; baya baya toplumsal birliktelik adına…
Çünkü bir toplum çok büyük ihtimalle aynı şeylere gülmeyi bıraktığında kutuplaşma başlıyor, çürüme hızlanıyor.
Aynı şeylere endişelenmek? Aynı şeylere ağlamak?
Yok… Bunların bambaşka iç hesapları, gruplara özgü hassasiyetleri var.
Ama mizah öyle mi? İyi bir mizahın nasıl gizli bir ajandası olabilir ki? Mizahtan daha naif, daha hesapsız bir birleştirici güç geliyor mu aklınıza?
BİRKAÇ YIL ÖNCESİNE KADAR…
Oysa biz aynı erkeklere, aynı kadınlara, aynı şakalara hep birlikte gülmekte hiç de fena değilmişiz on yıllardır… Hababam Sınıfı, Zeki-Metin ikilisi, Bizimkiler, Olacak O Kadar yılları, Ferhunde Hanımlar, Vizontele, G.O.R.A, Avrupa Yakası…
Kabul edersiniz; ne hikmetse birkaç senedir aynı şeylere pek gülemiyoruz artık… Ülkenin dört bir tarafını saran ayrışma, mizahı da boş geçmeyecekti tabii.
Bir taraf Recep İvedik’ine daha da sarılmış gibiydi öbür taraf nefret ettikçe. Kimisi yerli kara mizahın inceliklerine sahip çıkarken, kimisi de yerli komediden ümidini tümden kesmeye başladı.
İşte ben, dün uzun bir aradan sonra ilk defa “Yeniden bir filme hep beraber gülebiliriz!” hissine kapıldım.
Birkaç yıldır hem sinemada hem televizyonda bir türlü bulunamayan kan bulunmuş gibi sevindim. Feodal soslu, toprak sahibi Adanalı aile komedisinin, İstanbul’da aile kurmaya çabalayanların hüznü ve sevimliliğiyle çarpışması çok iyi bildiğimiz bir hikâyeydi ve kesinlikle tarihi geçmemişti. Hiç de geçmeyecekti.
Ben sinemadan pek anlayan biri değilim. (Umuyorum şu an içinizden “Belli canım!” demiyorsunuzdur…) Dediğim gibi, benim için ‘Aile Arasında’ verdiği ümit bakımından sıradan bir hafta sonu eğlencesinden çok daha başka bir yere yerleşti.
AİLE KURMAK KOLAY DEĞİL AMA…
Filmin bir yerinde Engin Günaydın’ın canlandırdığı Fiko karakteri, “Aile kurmak öyle kolay mı? Biz kurabildik mi?” diyordu.
Tertemiz bir çıkış, en az bu yazının iskeletini oluşturan ‘umudu’ boşa çıkaracak kadar buz gibi bir soru…
Ama böyle filmler oldukça belki de kurulurdu. Belli ki; ilk iş ‘aile’deki herkesin neye üzüleceğinden, neye ağlayacağından önce neye güleceğini bulmaktı.
Paylaş