Teletıp sayesinde doktorlar devamlı olarak hastalarıyla ilgili gerçek zamanlı veriye ulaşabiliyor.
Teletıp veya sanal doktor ziyaretleri pandemi öncesinde sağlık sisteminin önemli bir parçası haline gelme yolunda ilerliyordu. Ancak COVID-19 salgını sanal doktor ziyaretlerine olan ihtiyacı daha da arttırarak telesağlık ve teletıp hizmetlerini çok daha yaygın hale getirdi. Telesağlık, uzaktan sağlık bilgileri, sağlık eğitimi ve sağlık hizmetinin sunumunda kullanılan teknolojileri kapsıyor. Teletıp ise uzmanlaşmış merkezlere uzakta yaşayan hastalara sağlık hizmeti sağlıyor. Eylül 2020’de Journal of Medical Internet Research isimli bilimsel yayında çıkan bir çalışma, New York’ta teletıp ziyaretlerinin pandemi nedeniyle bir önceki yıla göre yüzde 8,729 arttığını gösterdi.
ULAŞILABİLİR DOKTORLAR
Peki, daha fazla insanın aşılanmasına rağmen teletıp popülerliğini koruyacak mı? Bence koruyacak.
Aynı çalışma, 38.000’in üzerinde hasta memnuniyet anketini inceledi ve hastaların sanal doktor ziyaretlerinden memnun kaldıklarını ortaya çıkardı. Ayrıca bu ziyaretlerin ‘alışılagelmiş yüz yüze klinik ziyaretlerine yönelik yaklaşımın değişmesinin önünde bir engel oluşturmadığı’ sonucuna vardı.
Kronik ağrı kişiye özeldir, herkes için farklı bir deneyimdir. Bir kişiyi çok rahatsız eden bir ağrı, başka biri için önemsiz olabilir. Ağrı, bazı insanları fizikselden öte, duygusal olarak etkiler.
Kimileriyse ağrı tüm vücudunu istila etse de, zihinlerinde onunla mücadele ederler. İster hafif ister rahatsız edici veya çok şiddetli olsun, kronik ağrı ABD’de 50 milyon kişiyi etkiliyor. Ağrı çekenlerin yaklaşık yüzde 7’si ağrılarını, ‘psikolojik baskıya sebep olan ve günlük aktivitelerine ciddi oranda engel olacak kadar yüksek etkili’ olarak ifade ediyor.
Mevcut bir araştırma, kronik ağrıya bağlı olarak yıllık neredeyse 300 milyar dolar verimlilik kaybı yaşandığını, sağlık ve mutluluk açısındansa kaybın çok daha fazla olduğunu söylüyor. Yapılan çalışmalar, kronik ağrı yaşayan insanların yüzde 25-85’inin ağır depresyonla mücadele ettiğini gösteriyor.
EN YAYGIN TÜRLERİ...
Pain isimli bilimsel dergide yayımlanan bir çalışmaya göre, araştırmacılar tüm bu rahatsızlık ve ıstıraba sebep olan büyük resmi ortaya çıkarmak için ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’nin ulusal sağlık anketinden ağrıyla ilgili bilgileri kullandı. Şu dört ağrının, sorun yaratan en yaygın türler olduğu görüldü: Sırt ağrısı, kalça ağrısı, diz ağrısı, ayak ağrısı.
Ve yapılan çalışmada ağrının 10 yaygın sebebi gösterildi: İncinme, kireçlenme, obezite, kas ve bağ dokusunun burkulma ve zorlanmaları, tendinit ve bursit (omuz, dirsek, bilek, diz, kalça ve ayak bileğinde oluşan iltihaplanmalar), sinir sıkışması, topuk dikeni, bunyon (ayak başparmak çıkıntısı), doku yırtılmaları (menisküs gibi).
SEMPTOM: BOYA, KİL GİBİ GIDA OLMAYAN MADDELER YEMEKHastalık: Pika sendromu
Kişinin boya, kil, kâğıt gibi maddeleri, ayda bir veya daha fazla canının çekmesi ve yemesi pika sendromuna işarettir. Çocuklar, hamileler, demir eksikliği olan ve çölyak hastası kişilerde daha sık görülür. Nadiren anoreksiya nevroza, obsesif kompülsif bozukluk ve şizofreni gibi psikolojik hastalıklara sahip kişilerde de olur. Pagofaji olarak da bilinen buz çiğneme, pikanın bir alttürüdür ve demir eksikliği olan kişilerde görülmüştür. Bu durumlarda doktora gitmelisiniz çünkü bu maddeler sindirim kanalınızda yırtılmalara, toksik maddelerin vücudunuza girmesine, ciddi beslenme yetersizliklerine yol açabilir.
SEMPTOM: BALIĞA BENZER KOKU SALGILAMAKHastalık: Balık kokusu sendromu
Bu sendromda kişi, dışarı balık gibi bir koku yayıyor. Bu, çok nadir görülen genetik bir hastalıktır. Kolin ve karnitin bakımından zengin gıdalardan alınan bir bileşiği parçalaması gereken enzimde bir eksiklik oluşur. Böylece parçalanamayan bu bileşik, birikerek kişinin ter, idrar ve nefesinde salgılanarak balık kokusuna yol açar. Tedaviler arasında yumurta sarısı, kırmızı et, fasulye çeşitleri, balık gibi kolin zengini besinlerden kaçınmak, düşük dozda antibiyotik tedavisi ve sabunla yıkanmak gibi seçenekler var. Basit bir idrar testiyle bu bileşiği ölçerek teşhis konması sağlanabilir.
SEMPTOM: NESNELERİ OLDUĞUNDAN DAHA BÜYÜK YA DA KÜÇÜK ALGILAMAKHastalık: Alice harikalar diyarında sendromu
İsmini Lewis Carroll’un ‘Alice Harikalar Diyarında’ kitabından alan bu sendrom, genellikle çocuk ve genç erişkinleri etkileyen ve nadir görülen bir hastalıktır. Kişi, çarpık bir zaman algısı veya görsel algı yaşayabilir, nesneleri (kendi dahil) olduğundan daha küçük, daha büyük, daha yakın veya uzaktaymış gibi görebilir. Olası sebepler arasında epstein-barr virüs enfeksiyonu, kafa travması, epilepsi, tümör ve migren sayılabilir. Aslında, migreni olan kişilerde, bu çarpık görsel algıların, migren baş ağrısından hemen önce meydana gelen aura olabileceğine inanılıyor. Bazı kişilerde gerçek baş ağrısı olmadan migren olabiliyor.
Fazla yağın hangi bölgenizde olduğu fark etmez. 70 bine yakın kişi üzerinde yapılan bir çalışma obezitenin; hipertansiyon, diyabet ve ‘atriyal fibrilasyon’ (bir tür kalp hastalığı) gibi hastalıklara karşı bir tetikleyici olduğunu gösterdi. Yapılan bu yeni çalışmada, yağı nasıl ölçerseniz ölçün (ister vücut kitle indeksi, ister vücuttaki yağ oranı, ister bel-basen orantısı, boy-kilo orantısı veya bel-basen çevre ölçüsü olsun), aşırı kilolu veya obeziteli olmanın çok sayıda kanser türüne karşı riski arttırdığı anlaşıldı.
Araştırmacılar 9 yıl boyunca kanserli olmayan 437 bin 393 yetişkini (ortalama 56 yaş) hangilerinin kanser olduğunu görmek üzere takip etti. Vücut kitle indeksi 25’in üzerinde olan kadınlarda (‘aşırı kilolu/fazla kilolu’ aralığının başladığı rakam) her 5.1’lik artışta birçok kanser riskinin de arttığı gözlemlendi.
Vücut kitle indeksi 25’in üzerinde olan kadınlarda, her 5.1’lik artışta kanser riski de artıyor.
Mide kanseri riskinin yüzde 35, safra kesesi kanseri riskinin yüzde 33, karaciğer kanseri riskinin yüzde 27, böbrek kanseri riskinin yüzde 26, pankreas kanseri riskinin yüzde 12, mesane kanseri riskinin yüzde 9, kolorektal kanser riskinin yüzde 10, rahim içi (endometrium) kanseri riskinin yüzde 73, meme kanseri riskinin yüzde 8 arttığı görüldü.
Risk artışının aynı zamanda vücut kitle indeksi 25’in üzerinde olan erkeklerdeki her 4.2’lik artışta da geçerli olduğu, ayrıca oranların da diğer tüm aşırı kilo/obezite ölçümleri için geçerli olduğu görüldü. Araştırmacılar aynı zamanda obezite arttıkça bu kanserlere yakalanma ve bu kanserlerden ölme riskinin de arttığını ortaya koydu (menopoz sonrası meme kanseri dışında).
Soru: Kiloyu basenlerime alıyorum ama karnım düz sayılır. Bu, kanser veya kalp hastalığı gibi karın bölgesi yağlanmasıyla ilişkilendirilen tehlikelerden kurtulduğum anlamına mı geliyor?
Cevap:
Columbia Üniversitesi’ndeki araştırmacılar ABD’deki 17 yaş üzeri 36 bin 30 genç üzerinde yapılan çeşitli çalışmalardan (‘Toplumlardaki Ateroskleroz Riski’, ‘Genç Erişkinlerdeki Kardiyovasküler Risk Gelişimi’, ‘Kardiyovasküler Sağlık’) elde edilen verileri inceleyerek önemli bir sonuca ulaştı. Düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) seviyesi yüksek olan genç erişkinlerin yaşları ilerlediğinde koroner kalp hastalığı riskleri yüzde 64 artıyordu. Genç erişkinlerdeki yüksek tansiyon da ileriki yaşlarda kalp yetmezliği riskinde artışa neden oluyordu. Kolesterol ve tansiyon konularında kafanız karışabilir. LDL verisinin kötü kolesterol olarak kabul edildiğini hatırlatmakta fayda var.
Yüksek tansiyon veya kolesterolün genç erişkinler için tehlikeli olabileceğiyle ilgili kanıtlar artıyor. Genç erişkinlik boyunca tansiyon ve LDL seviyelerini ideal seviyede tutmak kardiyovasküler hastalık önlemede azımsanmayacak derecede önemli. Journal of the American College of Cardiology’de (Amerikan Kardiyoloji Koleji Dergisi) yayımlanan bir diğer raporsa tüm tıp topluluğunu uyanmaya ve 40 yaş altındaki yetişkinlerin risk faktörlerini daha ciddiye almaya çağırdı. Yaşlarının genç olması bu kişileri ileriki yaşlarda kalp hastalığıyla bağdaştırılan risk faktörlerine karşı dokunulmaz kılmıyor.
Eğer 40 yaşın altındaysanız, sağlıklı hissetseniz dahi sağlık kontrollerinizi aksatmayın. Kalp dostu bir beslenme şeklini tercih edin, haftada en az 5 gün, en az 30 dakikalık herhangi bir kardiyo egzersizi yapın.
TEHDİT EDİCİ DAMAR TIKANIKLIĞI SÖZ KONUSU
Atardamarlarınızda kötü kolesterolün yüksek olması yaşamı tehdit edici tıkanmalara yol açabilir.
LDL seviyesi kan tahliliyle ölçülebilir. 100 mg/dL değerinin altında olmalıdır.
SBP yani sistolik kan basıncı tansiyonunuz ölçülürken doktorun önce söylediği rakam, yani büyük tansiyon değeridir. Kalbiniz attığında veya kasıldığında atardamarlarınızdaki basıncı temsil eder. SBP değeri 120’den düşükse normal kabul edilir.
ÖĞÜNLERİNİZİ ÖNCEDEN HAZIRLAYIN
İşe giderken yemeklerinizi yanınızda götürmek sizi hazır yiyeceklere mecbur kalmaktan kurtararak kaliteli beslenmenize yardımcı olur. Eğer öğün arasında bir şeyler yeme ihtiyacı hissediyorsanız, minik doğranmış sebze-meyve ve çiğ kuruyemiş gibi atıştırmalıklar hazırlayın.
VİTAMİNLERİNİZİ ALIN
Sağlıklı ve dengeli beslenmenin bir parçası olan besin maddelerini yeteri kadar aldığınızdan emin olmak için her gün bir multivitamin için. Vitamin şişesini mutfak tezgâhı, komodin veya çantanız gibi devamlı göz önünde olan bir yere koyun.
DAHA FAZLA YÜRÜYÜN
Yürümek, spor yapacak vaktiniz olmadığında formunuzu korumanın basit ama en etkili yoludur. Sabah asansör yerine merdiven kullanmaya, öğle arasında 20 dakikalık bir yürüyüşe çıkmaya ve mümkün olan her anda ufak tefek ayak işlerinizi yürüyerek halletmeye çalışın. Günlük rutininize daha fazla yürüyüş eklemek kalp, zihin ve beden sağlığınıza çok iyi gelecek.
UYKU POZİSYONUNUZU DEĞİŞTİRİN
Mide içeriği (asidi) mideden yemek borusuna doğru geri kaçtığında reflü (gastroözofageal reflü hastalığı / GÖRH) meydana gelir. Yattığınızda, yerçekimi artık mide asidinin yukarı gelmesini engelleyemez. Ayrıca uyurken daha az tükürük salgılar ve daha az yutarsınız. Tükürük, mide asidini etkisiz hale getirirken yutma asidin aşağı doğru itilmesine yardımcı olur. Tükürük ve yutma azaldığında bu etkiler de azalır. Yapılan çalışmalar eğer reflünüz varsa uyumak için en iyi pozisyonun sol tarafınıza yatmak olduğunu gösteriyor. Böylece yemek borusunun aside maruz kalma ihtimali azalıyor. Sol tarafınıza yatmaya alışık değilseniz, yan yatış yastıklarını deneyebilirsiniz.
EĞİMLİ UYKU...
Sol tarafınıza yatmayı deneyip bir türlü uyuyamadıysanız biraz eğimli yatmak sizi rahatlatabilir. Uzmanlar en iyi sonuç için başınızı yataktan 10-25 santimetre arası yüksekte tutmanızı öneriyor. Başınızı yukarıda tutmak mide asidinin yemek borusuna ve boğaza doğru gelmesini engeller. Clinical Gastroenterology dergisinde yayımlanan bir araştırmaysa hem sol tarafınıza doğru hem de eğimli uyumanın
en iyi pozisyon olduğunu gösterdi.
GECE İÇKİSİNİ BIRAKIN
Araştırmacılar reflüyle alkol arasındaki bağlantıyı kesinleştirmeye çalışıyor. Zaten birçok çalışma alkolün, özellikle de fazla alkolün reflü semptomlarını kötüleştirdiğini ortaya koyuyor. Yapılan çalışmalar alkolün yemek borusunun altındaki büzücü kasın basıncını azalttığını gösteriyor. Bu da reflü riskini arttırabilir. Yatmadan birkaç saat önce alkol almamak sizi rahatlatır.
Ne zaman tansiyonunuz ölçülse duyduğunuz değerler kafanızı mı karıştırıyor? Hipertansiyon olarak da bilinen yüksek tansiyon, kalbinizin vücuda kan pompalamasını zorlaştıran birçok farklı faktörün sonucudur. Vücutta bu tarz bir aksama kalp krizi veya felce sebep olabilir. Bu tehlikeli hastalıklar ve diğer sonuçlardan kaçınmak için yüksek tansiyona tam olarak neyin sebep olduğunu bilmek büyük önem taşır. Vereceğim bilgiler sizi şaşırtabilir; asıl sorumlunun günlük alışkanlıklarınız olduğunu fark edeceksiniz.
Kilo alımı: Fazla kilolu veya obez olduğunuzda kalbinizin normalden daha fazla çalışması gerekir. Böylelikle tansiyon değerleriniz de sağlıksız bir seviyeye gelebilir. Değerlerinizi düşürmeye yardımcı olacak bir beslenme planı benimseyerek, düzenli fiziksel aktivitede bulunarak kilonuzu kontrol altında tutun. Unutmayın, eğer tartıdaki rakamlar düşerse tansiyon aletindeki rakamlar da düşebilir.
Hareketsiz yaşam: Devamlı oturmak ve düzenli egzersiz yapmamak birçok sağlık problemine yol açabilir. Bunlardan biri de yüksek tansiyon tabii... Bedeniniz hareketsiz kaldığında kalbiniz de hareketsiz kalır ve olması gerektiği kadar etkin çalışmaz. Bu kalbinizin verimini düşürerek tansiyonunuzu yükseltebilir. Hareketsiz ve tembel bir yaşam tarzı atardamarlarınızı etkileyerek daha fazla plak oluşumuna yol açabilir. Bu da kalp krizi ve diğer hastalıklar için bir risk faktörüdür.
Sık alkol tüketimi: Ölçülü alkol tüketiminin sağlığa bazı durumlarda faydalı olabileceğini biliyoruz. Ancak sık alkol tüketmenin, aynı aşırı alkol tüketmek gibi, merkezi sinir sistemini etkilediği ve dolaylı olarak da kalp ve kan basıncını yani tansiyonu etkilediği kanıtlandı. Bir oturuşta biraz alkol almak bir süre için tansiyonunuzu yükseltebilir ancak devamlı alkol tüketmek değerlerinizi kalıcı olarak arttırabilir. Eğer alkol tüketmekten vazgeçmek istemiyorsanız alkolle ilgili standart sağlık kuralına uyun: Kadınlar için günde bir kadeh, erkekler içinse iki kadeh... Kadeh derken 340 ml bira, 125 ml şarap veya 43 ml likör kastediyorum.
Düzenli takip: Yukarıda saydıklarımın dışında sigara içmek, ailede hipertansiyon geçmişi, yanlış beslenme, uyku apnesi, ırk, cinsiyet ve yaş gibi faktörleri de tansiyonu etkileyen unsurlar arasında sayabiliriz ancak bunlarla da sınırlayamayız. Hipertansiyonunuz olduğunu düşünüyorsanız doktorunuzla görüşmeli, gerekiyorsa tedavi olmalısınız. Senelik kontrollerinizde her zaman tansiyon değerlerinizi takip ettirin, eğer rakamlar kafanızı karıştırıyorsa, doktorunuzdan açıklamasını isteyin.
İKİ HAFTA İÇİNDE ETKİ GÖSTERİYOR
DASH Diyeti (Dietary Approaches to Stop Hypertension-Hipertansiyonu Durdurmaya Yönelik Beslenme Yaklaşımları), yüksek tansiyonunu düşürmek ve genel sağlığını iyileştirmek isteyenler için tasarlanmış bir beslenme planıdır. Yapılan araştırmalar bu diyetin sodyumu sınırlandırmaya, doğru porsiyon miktarlarını öğrenmeye ve kendi vücudunuz için en iyi besinleri seçmeye yardımcı olarak, iki hafta içinde tansiyon değerlerini düşürdüğünü gösteriyor. Bu arada DASH sadece hipertansiyonu olan kişiler için değil kilo vermek ve sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek isteyenlerin de uygulayabileceği bir beslenme planı.