BUGÜNKÜ sohbetimizde eski devlet adamlarımızdan değerli bir zatın tarafıma ilettiği bir soruyu cevaplandırmaya çalışacağız.
Soru şu: Kuran, hafızın sesini dinlemek için mi inmiştir? Öz dilimizle namaz kılamaz mıyız ve dua edemez miyiz? Kuran tercümesi, Kuran yerine geçer mi?
Aslında bu konu birkaç yıl önce başkanlığım döneminde tartışılmış ve gerekli cevaplar verilmişti. Ancak, hafıza-i beşer nisyan ile malul olduğundan sütunumuzun elverdiği ölçüde bu konuya değinelim.
* * *
Kuran-ı Kerim sadece aşır olarak okunmak veya dinlenmek için değil; daha öncelikli ve önemli olarak anlaşılmak ve dünya-ahiret mutluluğuna erişilmek üzere indirilmiştir. Kuran, bütün insanlığın ebedi ilmi ve yegáne saadet kaynağıdır. İnsanlık boğulduğu karanlıktan ancak bu ilahi meşalenin kutsal ışığı sayesinde kurtulacaktır. Muhammed İkbal bu ışığa karşı gözlerini kapayanları ağır bir dille eleştirmiştir. Bir şiirinde şöyle der:
"Ey Müslüman! Sen hálá dindarlık taslayan, ilim ihtikárcılığı yapan, kendisine hiçbir şahsiyet payı ayırmadan başkalarını şuursuzca taklit eden zavallı bir zümreye esir bulunuyorsun. İki cihan saadetinin yegáne kaynağı olan mukaddes kitabına karşı ne yazık ki bütün ilgin kesilmiş gibidir. Ancak, öleceğinde, kolayca ölmen için Yasin-i Şerif okuyorlar.
Ah! Ne kadar acıklıdır ki Barigah-ı Kibriya’dan sana hayat ve kuvvet vermek için inen o mübarek kitap, demek yaşaman için değil de kolayca ölmek ve hayat sahasından hazin bir surette silinmekliğin için okunuyor öyle mi?"
Evet, Kuran okunmalı, anlaşılmalı ve yaşanılmalıdır. Kuran’ın çağrısı tüm insanlara yönelik olduğu için, değişik dillere çevrilmesi ve anlaşılır tefsirlerinin yapılması gereklidir, şüphesiz buna da büyük ihtiyaç vardır.
Fakat şu unutulmamalıdır ki, hiçbir tercüme aslının yerini tutmaz ve her bakımdan aslına uygunluk arz etmez. Çünkü tercüme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmektir. Halbuki, bir dilden başka bir dile çeviri yapılırken ifade ve metinlerin manalarını ve inceliklerini tam olarak aktarmak mümkün olmamaktadır. Çünkü, gerek dillerin yapı ve edebi sanatlar yönünden farklılığı, gerek çevirmenin kapasitesinin yetersizliği, tam bir çevirinin ortaya konulmasını zorlaştırmaktadır.
Ayrıca, bu dillerin ve bu dilleri konuşan kişilerin kendilerine has anlatım ve üslupları, duygu ve heyecanları vardır ki bunların başka dillerde kelime ve ifadelerle anlatılması mümkün değildir. Bu nedenlerle Kuran çevirilerine "meal" tabiri yaygın olarak kullanılmaktadır. Meal, bir şeyin özü, hülasası, varacağı sonuç demektir. Yani çevirmenin Kuran lafzından anladığı şeydir. Dolayısıyla hiçbir meal, ne kadar mükemmel olursa olsun Kuran hükmünde değildir. İyi anlaşılır olması için güvenilir tefsirlere başvurulması gerekir.
* * *
Kuran’ın namazda Türkçe mealinin okunmasına gelince; bilindiği gibi Kuran hem lafız (söz) hem de manadan ibarettir; hem Kuran’ın belirlemeleri hem de Hazreti Peygamber’in açıklama ve örnekleriyle kesin ve sabit bir farz olup namazda kendi özgün dilinde okunmasıyla yerine getirilir. Şüphesiz bir Müslüman’ın en azından namazda okuduğu Kuran-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi, namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve zor da değildir.
Namazın ihmal ve tehir edilemeyeceği dikkate alınarak Kuran’ın asıl lafzını okuyamayanların, öğreninceye kadar tek başına namaz kılarken mealiyle kılması mümkündür. Türkçe namaz ile Türkçe dua birbirine karıştırılmamalıdır. Dua, kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır, bunun herkesin kendi diliyle yapılmasından daha tabii bir şey olamaz.
SORALIM ÖĞRENELİM
Kıskanç biriyim, günah işlemiş oluyor muyum?
Fahrettin/KARS
Kişinin eşini, çocuklarını ve sevdiklerini kötülüklerden korumak için titizlik göstermesi güzel bir şeydir. Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmuştur: "Allah kıskanç kullarını sever." Ancak, kıskançlıkta aşırıya gitmek, vehme ve yersiz endişelere kapılmak hem psikolojik bakımdan hem de aile saadeti açısından zarar vericidir, bundan kaçınılmalıdır.
Zalim bir insanın arkasından konuşmak gıybet sayılır mı?
Nuri D./NEVŞEHİR
Kuran’da şöyle buyurulmaktadır: "Allah kötü sözlerin açıkça söylenmesini sevmez. Ancak zulme uğrayan hariç." Yani, zulme maruz kalan kişi zalimin arkasından konuşabilir, ilgili mercilere şikáyette bulunabilir, bu onun tabii hakkıdır. Ayrıca, zalimlerin şerrinden insanları sakındırmak için onların zulümlerini teşhir etmekte bir sakınca yoktur, gıybet de sayılmaz.
Teheccüd namazı hakkında bilgi verir misiniz?
Dursun KAYA/KONYA
Teheccüd, bir süre uyuduktan sonra gecenin bir bölümünde kalkıp ibadet etmek anlamına gelir. Teheccüd, Peygamberimize farz kılınmıştır. Bizim için ise sünnettir. Kişinin uykusunu bölerek, her türlü gösterişten uzak Rabbiyle baş başa kalması ve yakarışta bulunması büyük bir manevi hazdır.
Yakında evleniyoruz, gerdek gecesi yapacağımız bir dua var mı?
Metin/İSTANBUL
Gerdek gecesi Allah rızası için iki rekat namaz kılınır ve şu ayet meali okunur: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin sevinci çocuklar lütfet ve bizi takva sahiplerine önder kıl." Bundan sonra "Allah’ım! Şeytanı bizden ve nesillerimizden uzak tut" diye dua edilir.
Dubai’deydim, Afrikalı birisi namaza başlarken Allah-u Ekber yerine Allah-ül Kebir diyordu, bu doğru mudur?
Yusuf ERDEM/İSTANBUL
Allah-ül Kebir de Allah büyüktür anlamına gelmektedir, dolayısıyla bir mahzuru yoktur.