GEÇEN hafta Malatya’da meydana üç Hıristiyanlık müntesibine karşı girişilen vahşet, bu ülkede aklıselim ve vicdan sahibi herkesi derinden sarsmış ve utandırmıştır.
Ülkemizin bu tür olaylarla anılması, büyük çoğunluğu Müslüman olan toplumumuz açısından irdelenmesi ve üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir durumdur. Bu olay, Müslüman imajına gölge düşürmekle kalmamış, ülkemizi dış dünya önünde izahı ve savunulması zor bir görüntüyle baş başa bırakmıştır.
Oysa, yüce dinimiz İslamiyet hoşgörü, müsamaha ve tolerans dinidir. İnancımıza göre her insan Allah’ın kuludur ve hangi ırka ve inanca sahip olurlarsa olsunlar bütün insanlar büyük bir ailenin fertleri gibidir. Müslümanların gayrimüslimlerle ilişkilerinde asıl olan sulh halidir, barıştır. İslam; bir insanın sadece Müslüman olmadığı veya başka bir din mensubu olduğu için öldürülmesini asla caiz görmez. İnsanlığı olgunluk ve güzel ahlak seviyesine ulaştırmayı hedefleyen bir dinde kaba kuvvetin ve ilkelliğin yeri yoktur.
* * *
İlahi vahiy bağlarıyla bağlı olduğumuz semavi din mensupları bir tarafa, müşrik putperestlerle ilişkilerimiz konusunda bile Kur’an bize şu altın tavsiyede bulunuyor:
"...Ve eğer müşriklerden biri sana sığınmak isterse, ona eman ver ki, Allah’ın kelamını işitsin. Sonra da güven içinde bulunacağı yere kadar onu ulaştır." (Tevbe, 6)
Bu eşsiz tavsiyenin Müslümanlarca uygulanmasından dolayıdır ki, başka ülkelerde ırk, din ve siyasi düşünceleri sebebiyle zulme uğrayanlar; Müslüman ülkelere sığınmışlardır. Bu gerçeğe en bariz örnek; 15. yüzyılda İspanya Kralı Ferdinand’ın Yahudileri toptan yok etmeye başlaması üzerine II.Bayezid’in onu kınayıp Yahudileri Türkiye’ye getirerek kurtarması olayıdır.
Allah dileseydi hiç şüphesiz, herkes hidayette olurdu. Ama öyle dilememiştir. O istedi ki, dileyen hidayeti seçsin; mutluluğu kendisi hak etsin, dileyen dalaleti seçsin; cezayı kendisi hak etsin. Nitekim, Kur’an'da şöyle buyurulur:
"(Ey Muhammed) De ki; Hak Rabbınızdan gelmiştir. İsteyen inansın; isteyen inkár etsin." (Kehf, 29)
"Sizin dininiz size, benim ki de banadır." (Kafirun, 6)
"Rabbın istemiş olsaydı, yeryüzündeki insanların hepsi toptan imana gelirdi. (Hal böyle olunca) insanları iman etsin diye sen mi zorlayacaksın?" (En’am, 108)
"O halde (Resulüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin." (Gaşiye, 21-11)
Hz. Peygamber’in davetinde asla zorlayıcı bir din telkini söz konusu değildir. Meallerini verdiğimiz ayetlerden de anlıyoruz ki; Yüce Allah, insanlığı din ve inanç konusunda hür bırakmıştır. İlahi takdir gereği insanlar arasında ihtilaflar daima var olacaktır. Binaenaleyh, vicdanları baskı altında tutmak ve inanıp inanmama hürriyetini engellemek bir yana, İslam; bu hürriyetin gelişmesine mani olup onu güç durumda bırakanlara şiddetle muhalefet etmiştir.
Hz. Peygamber’in gayrimüslim unsurlara resmen tanıdığı hoşgörü ve tolerans, 47 maddeden oluşan Medine Antlaşması (Medine Vesikası) ile tarihe geçmiştir. İlahi emre tabi olarak, başta Hz. Peygamber olmak üzere, her Müslüman, herkese, inanç farkı gözetmeksizin saygılı davranmış, hak ve hukuktan ayrılmamıştır. Hz. Peygamber, Ehl-i Kitap'ın ölülerine bile değer verirdi. Onların cenazeleri geçiyorken hürmeten ayağa kalkmıştır.
Tarih boyunca İslam’ın diğer din mensuplarına gösterdiği hoşgörü ve dini serbesti gerçeğini birçok Batılı ilim adamı da kabul etmektedir. Bunlardan birincisi olan S.Arnold Toynbee bu konuda şöyle demektedir:
* * *
"Müslümanlar, Hıristiyanlara sadece İslam’ı tebliğ etmişlerdir. Ama gel gör ki, Hıristiyanlar pek eskilerden beri, kendi dinlerinden hatta kendi mezheplerinden olmayanları demir ve ateşle yok etmektedirler. Hiç şüpheniz olmasın, şayet Batı'nın Hıristiyanları Araplar ve Türklerin yerine Asya’da hákim olsalardı, bugün Yunan kilisesinin hiçbir kalıntısına tesadüf edemezdik. İslam’ın Hıristiyanlığa gösterdiği hoşgörüye Batı'nın Hıristiyanları hiç sahip olmamışlardır." (La Religion ve Par un Historien, p.208)
Fatih’in Sırplara tanıdığı din hürriyeti ile bugün bile İstanbul’daki kiliselerin varlığı, onun müsamahasının canlı şahitleridir. Peki, ne oluyor ve kim kendini hangi inanç adına görevli sayıyor da, sırf başka bir inanca mensup oldukları için üç masum insanı boğazlama hakkını kendinde görebiliyor?
İnancın bıçakla, kanla ifade edildiği bir eylem Müslüman'ın eylemi olamaz! Dini bilgisi ve inancı sağlam olan insanların, misyonerlik faaliyetlerinden korkacak, çekinecek bir yanı da olmaması gerekir. Mücadelemizi ancak fikir planında yapabiliriz. Seçmemiz gerekenyol budur.
SORALIM ÖĞRENELİM
Eski hocalardan biri, siyah köpeğin şeytan olduğu, mutlaka öldürülmesi gerektiği yönünde bir hadis bulunduğunu söyledi. Bu doğru mu?
Dursun ŞEN/ERZURUM
Kur’an, hiçbir istisna yapmadan bütün hayvanları tıpkı insanlar gibi sosyolojik kurallara tabi birer ümmet (toplum) saymaktadır. Ayrıca, onların da Allah’ın huzuruna toplanacaklarını, yani ölümden sonraki hayatta var olacaklarını En’am Suresi 38’de ifade etmektedir. Hal böyle iken, şu veya bu renkte olan köpeği şeytan sayıp bunu da bir hadise dayandırmak asla kabul edilemez.
Yaşlı ve kilolu bir kadınım. Abdest alırken ayaklarımı yıkamakta zorluk çekiyorum. Çıplak ayağa mesh verebilir miyim?
Memnune GÜNGÖR/ERZURUM
Ayağınızı suyun altına tutmanız yeterlidir. Elinizle ovmanız gerekmez. Bu bir sünnettir zaten.
Rüyada elde ettiğimiz bilgiler doğru bilgiler midir?
Ahmet KAÇAR/MANİSA
Rüyada ruh, bedenden tamamen ayrılmaz. Beden, kapalı bir kafes gibi ruhu sarmalar, ruhun görüş açısını engeller. Uyku halinde ise bedenin etkisinden nispeten kurtulur. Ruhun görüş açısına gerilen perdeler kalkınca ruh bedene gizli kalan álemlere uzanır. Böylece, bir kısım bilgiler sahih veya rahmani tabir edilen rüyalarla elde edilebilir. Bazı rüyalar da yoruma muhtaçtır.
Sürekli olarak idrar kaçırıyorum. Bazen imamlık yapmam isteniyor. Yaparsam bir sorumluluğum olur mu?
Ali MİHRİ/İSTANBUL
İstekleri dışında kendilerinden devamlı olarak abdesti bozan şeyler çıkan kimseler özürlü sayılırlar. Siz de bu gruba dahilsiniz. Özürlü kimselerin özürlü olmayanlara imamlık yapmaları caiz değildir.