BİR okuyucumuz, Şûra Suresi 7. Ayet’e atıfta bulunarak şu soruyu soruyor:
"Kuran-ı Kerim’in, Hazreti Peygamber’e Mekke ve çevresindeki insanları uyarmak için Arapça indirildiğini söylüyor ve şunu da ilave ediyorlar: ’Kuran-ı Kerim yalnızca Mekke ve çevresindekiler için Arapça olarak indirilmiştir.’ Sonra nasıl oluyor da Kuran-ı Kerim’in hangi ayetleri bunun bütün dünyaya yayılmasını emrediyor ve bu din bütün dünyaya yayılıyor?"
Şûra Suresi’nin 7. Ayet’inde Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
"Şehirlerin anası (olan Mekke’de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kuran vahyettik."
Ayette geçen "çevresinde bulunanlar" tabirinden sadece Arapların kastedildiğini yorumlayanlar olduğu gibi, müfessirlerin büyük bir kısmı da İslam tebliğinin evrenselliğine dikkat çekerek burada bütün insanlığın söz konusu edildiğini savunmuşlardır.
* * *
Bilindiği gibi, en son din olan İslam aynı zamanda tüm insanlığın dinidir. İslam dininden başka bu nitelikte olan başka bir din gösterilemez. Mesela, Tevrat’ta Yahudiliğin evrensel olduğuna dair bir kayıt, bir işaret yoktur. Aksine, Allah’ın has kulları olan İsrailoğullarına mahsus bir din olduğu söylenmektedir. İncillerde de Hz. İsa’nın İsrailoğullarına gönderilmiş olduğu ifade edilmektedir. İslamiyet’e gelince; onu tebliğ eden Hz. Peygamber bir kavme, bir millete değil, tüm insanlığa gönderilmiştir. Böylece milli ve mahalli peygamberler dönemi kapanmış, yerine Kuran’ın alemşümul mesajlarını ileten bir peygamber gönderilmiştir. Bu hakikat bizzat Kuran’da ifade edilmiştir.
Allah şöyle buyurur:
"Ey Muhammed, biz seni ancak álemlere rahmet olarak gönderdik."
Diğer bir ayette:
"Ey Muhammed, de ki: Ey insanlar, doğrusu ben Allah’ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim." (A’raf 158)
Sebe Suresi Ayet 28’de:
"Ey Muhammed, biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Fakat insanların çoğu bilmezler" buyurulmaktadır. Kuran-ı Kerim’in birçok yerinde bu mealde ayetler mevcuttur.
Aynı zamanda Hazreti Peygamber’in İslam’ı yayma ve genişletme faaliyetlerini evrensel nitelikli bu mesajlar doğrultusunda gerçekleştirdiği görülmektedir. Nitekim, Miladi 7. asrın başında Kızıldeniz’in doğu kıyısında doğar doğmaz muzafferani hareketlerle kuzeye, güneye, doğuya ve batıya çok kısa bir zamanda yayılmış ve o zaman bilinen dünyanın yarısına hákim olmuştur.
Abdullah Dıraz’ın da dediği gibi, tarihte benzeri olmayan bu hadise tarihçilerin merakını celbetmeye devam ettiği gibi, insanlığın alakasını durmadan çekmesini bilmiştir. Birtakım tarihçiler, İslam’ı Büyük İskender’in zaferleriyle mukayese ederek ona İlkçağ’da bir örnek bulmak için boş yere gayret sarf etmişlerdir. İskender’in fetihlerinin hızlı bir yayılma olduğu muhakkaktır. Ne var ki o, ne kafalarda ne de halkın örf ve ádetlerinde herhangi bir değişiklik meydana getirmemiş; İslam’ın gelişiyle de arkasında ufak bir iz bırakmadan tarihe karışmıştır. İslami yayılma, nüfuz ettiği gönülleri devamlı bir şekilde etkilemekle kalmamış, aynı zamanda ilk safiyeti ve sadeliği içinde tezahürüne imkán verdiği her yerde yayılmaya devam etmiştir.
* * *
Hz. Peygamber’in Araplar arasından seçilmesinin doğal bir sonucu olarak tabiatıyla önce onlar ıslah ve irşat edilecek, sonra da onların aracılık ve örnek kişiliğinde diğer kavimler İslam iman ve ahlakına gireceklerdi. Kuran yalnız Arapların kutsal kitabı olmadığından Arapça bilmeyenlerin de onu anlayabilmeleri ve böylece İslam’ı asıl kaynağından öğrenme imkánı elde etmeleri için yüce kitabımızın başka dillere çevrilmesi zorunlu olmuştur. Günümüzde dilimize çevrilmiş birçok mealler vardır. Bunları okuyup anlayarak O’nun ışığından yararlanmak her Müslüman’ın görevidir.
Anadilleri ne olursa olsun, insanların Kuran’ın mesajını kavramakta güçlük çekmeyeceklerini bize Kuran söylemektedir. Nitekim Cenab-ı Allah, "Okuyup anlayasınız diye size bu kitabı indirdik" buyuruyor.
SORALIM ÖĞRENELİM
Yemek duası var mıdır?
Ali KIR/İPSALA
Peygamberimiz, yemeğe başlarken besmele ile başlar, yedikten sonra "Elhamdülillah" derdi. Ebu Hureyre’den gelen rivayete göre zikrin en faziletlisi "Lailaheillallah", duanın en faziletlisi "Elhamdülillah"tır. Peygamberimizin, daha değişik ve uzun olarak yaptığı birçok duaları da olmuştur. Duanın tek bir formülü yoktur, herkes gönlünden geldiği gibi uzun veya kısa ifadelerle duasını yapabilir.
Namaz borcu olanların sünnetler yerine kaza kılmaları gerektiği söyleniyor. Ne dersiniz?
Sevim SARI
Namaz borcu olanların farz namazlarla birlikte kılınan sünnetleri, teravih namazı gibi kılmaları gerekir. Hz. Peygamber’in kılınması hususunda emir ve tavsiyeleri bulunan namazları terk edip bunların yerlerine kaza kılmaları kılmak uygun değildir. Hem bu sünnetler kılınmalı, hem de vakit buldukça geçmiş namazlar kaza edilmelidir. "Kazası olan sünnet kılamaz" şeklinde ifade edilen görüş Şafii mezhebine mensup bazı bilginlerin görüşüdür. Esasen Şafii mezhebinin muteber olan görüşü, sünnetlerin kılınmasından yanadır.
Çocukların ismini mutlaka Kuran’dan koymak şart mı? "Satilla", "Suğra" ne anlama gelir?
Nur AKAY
Çocuklarımıza güzel isimler vermeliyiz. Bu, çocukların ebeveyni üzerindeki hakkıdır. İsimleri Kuran’dan seçmek gibi bir zorunluluk yoktur. Önemli olan ismin insan zihninde iyi bir çağrışım yapmasıdır. İsimlerin ille de bir anlam ifade etmeleri gerekmez. Hiçbir anlam ifade etmeyen, ancak kulağa hoş gelen adlar da konulabilir. Ad ile adlandırılan arasında bir uygunluk olmasına ve toplumca yadırganmayacak güzel bir isim olmasına dikkat edilmelidir.
Vitir namazını kılarken kunut duasını unuttum. Namazım oldu mu?
Mümtaz DEMİR
Üçüncü rekátta kunut duasını unutan, rükûda ve rükûdan başını kaldırdıktan sonra hatırlarsa artık kunut duasını okumaz, namazın sonunda yanılma secdesi yapar.