İNSAN, Allah’ın kendisine bahşettiği bitmez tükenmez zenginliklere sahip bir varlıktır. Ancak, insan sahip olduğu bu zenginlikleri gereği gibi takdir edememekte, her şeyi başkalarından almaya, bilgi ve hikmet dilenmeye kendini mecbur hissetmektedir.
Bu biraz da kendimizden çok, başkalarından yararlanmak biçiminde yetiştirilmemizden kaynaklanmaktadır. Siz bir insana kendiliğinden bir şey yapma özgürlüğünü vermezseniz onu korkak bir köle durumuna sokarsınız. Şüphesiz insan başkalarından bir şeyler öğrenecektir. Öğrenimin bize kazandırdıkları çok önemli şeyler vardır; daha iyi, daha akıllı ve daha üretken olmak. Fakat unutulmamalıdır ki, hoca, okul, insana anahtar verir, yol gösterir ancak insan kendi kendisini yetiştirir, başkasının ilham kanatlarıyla uçamaz. Nitekim bir düşünürün ifade ettiği gibi, mabedin gölgelerinde, öğrenciler arasında yürüyen öğretmen, size ne verirse aklından değil, inancından ve sevgisinden verir. Kendisi hakikaten akıllı bir adamsa, sizi kendi akıl evine sokmaz belki sizi kendi aklınızın eşiğine ulaştırır. Astronom, size mesafeler hakkındaki bilgisinden bahsedebilir, fakat idrakini size veremez. Musikişinas, bütün fezadaki nağmeyi size terennüm ettirir, fakat o nağmeyi yakalayan kulağı ve onu aksettiren sesi veremez. İnsandan beklenen fıtratında var olan kabiliyetlerini geliştirmesi ve kazanımlarıyla bir dalgıç gibi kendi ruh okyanusuna dalıp oradan elmaslar, inciler çıkarmasıdır. Bu da yüksek düşünceyle olur. Yine bir fikir adamının dediği gibi, insan düşünce ile görür ve duyar. Her şeyden yararlanan, her şeyi düzene sokan, başa geçip yöneten düşüncedir, geri kalan her şey kör, sağır ve cansızdır. Kuran da muhtelif ayetlerde bu yüksek düşünceye davet etmiyor mu?
* * *
Zenginliklerinin farkında olmayan insan, gariplikleri, harikaları, mucizeleri hep kendi dışında uzaklarda arar. Halbuki bizi dünyaya getiren tohum, o bir katre su ne müthiş şeydir! İçinde babamızın yalnız beden şekli değil, duyguları düşünceleri, eğilimleri bile var. Daha ne hikmetler var insanda. İnsan henüz keşfedilmemiş bir varlık. O maddesi ile bir çukura sığabilecek kadar küçük, manasıyla kainatı ihata edecek kadar büyük. Şair ne güzel der: "Bir şulesi var ki, şem-i canın/Fanusuna sığmaz asumanın." Yani, can (ruh) mumunun öyle bir ışığı var ki, göklerin lambasına sığmaz. İnsan iç alemindeki zenginliğine erebilmesi için birçok merhaleden geçmesi, olgunlaşması gerekir. Çiçek topraktan filizlendiği andan olgunlaşıp açıncaya kadar bir seyir takip eder. Bir hayvanın yaratılışının kaynağı olan hücre, başlangıcından en güçlü haline gelinceye kadar nereden nereye seyrediyor! Kainatta bütün varlıklar fıtri olarak (yaratılışlarının gereği olarak) kendi nihai kemallerine (olgunlaşmalarının en son düzeyine) aşıktırlar. Çiçek kendi kemalinin aşığı olduğu gibi, cansız varlıklar da kendi nihai kemallerinin (son olgunluk düzeyi) aşkına sahiptirler. İnsanın olgunlaşması ise, nihai noktada Allah’a yönelmesi ile mümkün olur. Bu aynı zamanda insanın kendini bulması, kendi zenginliklerine dalması demektir. Çünkü Allah insana öylesine yakındır ki insanın Allah’ı bilmesi tıpkı onun kendisini bilmesi gibidir. İnsan ancak kendini bildiği zaman Allah’ı bilebilir. Kişinin kendini bilmeden Allah’ı bilmesi imkansızdır. Kendini unutan kimse Allah’ı unutmuş olur. Ne zaman kendine dönerse o zaman Allah’a dönmüş olur. Allah’ı unutan kimse de kendini unutmuş olur. Nitekim Kuran’da "... o kişilere benzemeyin, onlar Allah’ı unuttular da, Allah da onlara kendilerini unutturdu; işte onlardır buyruktan çıkanların ta kendileri" (Haşr, 19) buyrulmuştur. Büyük kayıp insanın kendisini kaybetmesidir. Kendisini kaybeden her şeyini kaybetmiş olur. Hz. Ali "Bir şeyini kaybettiği zaman, onu bulana kadar peşinde koşan, fakat kendini kaybetmiş olduğunu hiç düşünmeyen adama şaşarım! Neden kendini bulmaya koşmuyor? Ey insan! Sen kendini kaybettiğini bilmiyor musun? Git kendini bul, çünkü bu senin için kaybettiğin herhangi bir şeyden daha kıymetlidir..." buyurmuştur.
* * *
İbadetin hikmeti nedir? İnsanın kendisini buluncaya kadar Allah’ı bulma isteğidir. Allah’ı bilme kendini daha çok bilmeyi ve tanımayı gerektirir. Sahip olduğumuz bitmez tükenmez hazineye, ruhi ve manevi zenginliklerimize ancak Kuran’ın rehberliğinde ve onun sayfalarında çağlayan ışığın aydınlığında erebiliriz.
SORALIMÂÖĞRENELÄ°M
İşyerinde bir arkadaşım hemen herkese Allah’ın düşmanı diye hitap ediyor, bunu bir alışkanlık haline getirmiş, bu hususta ne derseniz?
F.Y./Ä°stanbul
Bu sualinize bir hadisle cevap vermek istiyorum. Umarım ki arkadaşınız bu alışkanlığından vazgeçer. Hadis şu: "Her kim bir adama; Ey kafir veya Allah’ın düşmanı! der de o adam dediği gibi değilse o sözler bunları söyleyene döner."
Boy abdesti alırken parmağımdan yüzüğü çıkarmalı mıyım?
Sungur ATA/Erzurum
Yüzüğü hareket ettirerek suyun altına ulaşmasını sağlamanız yeterlidir.
Babam yemek yerken konuşulmaz, günahtır diyor, doğru mu?
Gülnihal KARA/Ankara
Aksine yemek esnasında susmak iyi değildir. Ancak, güzel şeyler konuşulmalıdır.
’Nebi’ ile ’Resul’ arasında bir fark var mıdır?
Arslan TÄ°TÄ°Z/Ä°stanbul
İslam terminolojisinde "Nebi" ve "Resul" deyimlerinin her ikisi de Peygamber anlamına gelmekle birlikte aralarında önemli fark vardır. Nebi eski bir dinin kurallarını sürdüren, Resul ise yeni bir din ve kitap getirendir. Her resul aynı zamanda nebidir, fakat her nebi resul değildir.
Zinanın tanımını yapar mısınız?
S.V./Isparta
Zina, aralarında meşru bir evlilik olmayan, nikah bağı bulunmayan kimselerin cinsel ilişkide bulunmalarıdır. Büyük günahlardandır. Kuran’da şöyle buyurulmuştur: "Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, şüphesiz bir hayasızlıktır, kötü bir yoldur." (İsra: 32)