BAZI kadın okuyucularımızdan aldığımız e-postalarda, İslam ülkelerindeki kadına yönelik uygulamalar (Suudi Arabistan’da kadınların araba kullanmalarına izin verilmemesi gibi) konu edilerek İslam’ın kadınlara gereken değeri vermediği yönünde kanaatler oluştuğu belirtilmekte ve bu konudaki düşüncelerimiz öğrenilmek istenmektedir.
Şunu hemen ifade edelim ki; geçmişte olduğu gibi günümüzde de kadının toplumda hak ettiği ideal statüye kavuştuğunu söylemek mümkün değildir. Tabii ki bunun altında çeşitli siyasal, kültürel, ekonomik nedenlerle eksik ve yanlış dini anlayışlar yatmaktadır.
* * *
Kadının toplumda erkeklere oranla daha geri planda kalmalarını bir sebebe indirgemenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Ayrıca şurası da bir gerçektir ki bu dışlanma, yani kadınların toplumdan dışlanması, sadece İslam ülkelerinde değil, tüm dünyada bulunan bir husustur. Dolayısıyla bu sorun bütün insanlığın sorunudur.
Mesela, İngiltere’nin en iyi üniversitelerinden biri olan Oxford’da, bundan daha birkaç yıl öncesinde, kadınların üniversitede eşit oranda temsil edilme fırsatından mahrum bırakılmaları ve üniversitenin erkek egemen bir yapılanmaya yönelmesinden dolayı kadınların gösteriler ve protestolar düzenlediğini hatırlıyoruz. Bu da bize medeniyetin beşiği kabul edilen bir toplumda bile kadınların ikinci plana itilebildiklerini göstermektedir.
Hz. Peygamber, tebliğ faaliyetinde ilk olarak toplumda ezilmiş olan kadının, erkekle eşit bir seviyeye gelmesi için çalışmış, toplumdaki eşitsizliği, adaletsizliği, haksızlığı gidermeyi amaçlamıştır. Şu unutulmamalıdır ki, kadının insan olarak kabul edilmediği bir toplumda İslam, kadın ve erkeğin eşit olarak yaratıldığını ve cinsler arasında hiçbir eşitsizliğin veya üstünlüğün olmayacağını ortaya koymuştur.
Mesela şu ayet bu açıdan ne kadar manidardır: "Ey insanlar! Sizi gerçekten bir erkek ile dişiden yarattık. Birbirinizle tanışasınız diye sizi milletler ve kabilelere ayırdık. Elbette Allah nezdinde en şerefli olanınız, ondan en çok sakınanızdır." (Hucurat, 13). Bunun yanı sıra Peygamberimiz de, "Hepiniz Adem oğullarısınız, Adem ise topraktandır" (Müslim, Ebu Davud) buyurarak insanlar ve cinsler arasındaki eşitliliği vurgulamış, kadın-erkek hepimizin aynı kökten yaratıldığımızı ve aramızda hiçbir eşitsizliğin olmayacağını açıkça belirtmiştir.
İslam, prensip olarak kadını dini, sosyal ve milli sorumluluklarda erkeklerle bir tutmuştur. Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim, "Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz" buyurmuştur (Bakara, 187). Demek ki kadın ile erkek, hayatın vazgeçilmez ve birbirini tamamlayan iki parçasıdır.
Bazı İslam bilginleri, kadının toplumsal hayatta devlet başkanı ve hákimlik dahil bütün görevleri yürütebileceğini belirtmişlerdir. Görev verilirken cinsiyetten daha ziyade ehliyet ve liyakatin önemli olduğunu vurgulamışlardır.
İslam’ın kadına tanıdığı geniş haklar, maalesef lokal geleneklerin tesiriyle tam olarak hayata geçirilememiştir. Bunun tabii bir sonucu olarak da kadınlar, çoğu zaman yetki ve sorumluluk bakımından ikinci derecede işlere zorlanmışlardır.
Evin içi, kadının doğal ortamı sayılmıştır. Halbuki Peygamberimizin dönemine baktığımızda kadınların oldukça aktif faaliyetlerde bulunduklarını görürüz. Bu da bize kadınlarla ilgili yaygınlaşan kanaatlerin ne kadar yanlış olduğunu gösterir.
* * *
Bugün görünen odur ki, birçok ülke Müslümanlığı benimsemesine rağmen kendi geleneklerinden bütünüyle kurtulamamıştır. Tabiatıyla bu esnada din ve gelenek birbirine karışmıştır. Her ne kadar din, geleneği tamamıyla dışlayan bir anlayış içinde olmamış ise de, hiçbir zaman gelenek Kuran’ın koyduğu temel ilkelerin önüne geçmemelidir. Kadınlarla ilgili toplumda görülen yanlış anlayışların İslam’ın özünden değil, mahalli geleneklerden kaynaklandığı görülmektedir.
Takdir edilmelidir ki insan olarak kadın, Yüce Allah’ın ruhundan üflediği bir varlıktır. Eskilerin tabiriyle kadın, suni ilahi fabrikasının dokuma tezgáhıdır. Nitekim Cenab-ı Hak, Secde Suresi’nin 9’uncu ayetinde, "Sonra onu (insanı) şekillendirmiş ve kendi ruhundan üflemiştir" buyurmaktadır. Dolayısıyla kadının sadece cinsel obje olarak görülmesi, insanlık onuruyla bağdaştırılamaz.
İslam, kadını sadece cinsel bir nesne olarak değil, cinselliği de dahil olmak üzere, maddi ve manevi varlığıyla ele alıp onu onurlu bir mevkiye yükseltme gayesini gütmüştür. Ünlü düşünür Muhammed İkbal’in dediği gibi, bu konuda Müslüman toplumlarda görülen hatalar İslam’a mal edilemez.
SORALIM ÖĞRENELİM
Birisinden ödünç para istedim. Karşılığında evimde kira vermeden oturma şartı koydu. Bu dinen caiz midir?
Musa İZMİR
Ödünç, bir şeye karşılık olmadan Allah rızası için ihtiyaç sahibine verilmelidir. Sana şu kadar borç veririm, borcunu ödeyinceye kadar evinde kira ödemeden otururum gibi şartlı menfaat sağlamak, haramdır.
Mevlit okutmak dinen gerekli midir? Ayrıca mevlidin bir bölümünde kıbleye dönerek ayağa kalkmak doğru mudur?
Nemci TATAR/POLATLI
Mevlit okumak veya okutmak dini yönden yapılması gereken bir görev değildir. Mevlit, Peygamberimizin hayatının bazı safhalarını, ahlakını ve bir kısım mucizelerini anlatan lirik bir şiir türüdür. Doğum, ölüm, nikáh gibi çeşitli vesilelerle okunması ádet haline gelmiştir. İzleyenlerde Peygamber (A.S.) sevgisini tazelediği, dini heyecan uyandırdığı ölçüde faydalıdır. Veladet (doğum) bölümünde saygı ifadesi olarak dinleyenlerin ayağa kalkması ve kıbleye dönmesi bir gelenektir, dini mesnedi yoktur.
Başlık parası yüzünden evlenemiyoruz. Dinen doğru mu?
Z.F./DİYARBAKIR
Kız ailesinin (mihir dışında) kızları karşılığında her ne ad altında olursa olsun, karşı tarafı kendileri için para vermeye zorlamaları haramdır. Maalesef bu kötü ádet bazı bölgelerimizde hüküm sürmekte ve bu yüzden birtakım acıklı durumlar yaşanmaktadır. Peygamberimiz, "Evlenmeyi kolaylaştırınız" buyurmuştur.
Özürlüyüm. Oturduğum yerde namazımı kılıyorum. Namaza başlarken tekbiri ayakta almam gerekir mi?
Yunus AYDIN/ADANA
Başlangıç tekbirini ayakta almanız gerekmez. Oturduğunuz yerde tekbirinizi alıp öylece namaza durabilirsiniz.