BİR okuyucum "Ruhbanlık" konusunun genişçe bir izahını yapmamızı istiyor. Bu konu Müslümanlık-Hıristiyanlık mukayesesinin de omurgasını teşkil eden bir soru. Tartışmalarda zaman zaman öne çıkan bir husus olduğu için, okuyucumuzun isteğine uyarak bugünkü yazımızı bu konuya ayırıyoruz.
Hıristiyanlıkla Müslümanlığı birbirinden ayıran önemli hususlardan birisi de ruhbanlık müessesesinin birisinde var, diğerinde yok olmasıdır. Hıristiyan topluluklarında, o dinin ruhanilerine bağlı olarak yürütülen teokratik (ruhani sulta) yönetim, İslam toplumunda yer bulmamıştır. İslam dininin insanı Allah’a yakın tutan, aradaki mesafeyi ve aracılık zincirlerini ortadan kaldıran özgürlükçü yapısı buna izin vermemiştir.
İslam, insanı Yüce Yaratıcı ile yüz yüze getirir ve bunu hiç kimsenin müdahalesi ve tasarrufu olmadan gerçekleştirir. İslam, rahiplere, papazlara ve kiliseye sahip değildir. İtaat yalnız Allah’adır. Dua ve ibadet yalnız O’nun önünde yapılır. İnsan aracılığı ile günah çıkarma yoktur. İnsanla Allah arasında vasıta görevi yapacak ikonlara lüzum yoktur. İslam bir taraftan Allah ile insan arasında aracısız ilişki kurarken, diğer taraftan insanla kainat arasında sağlam bir bağ oluşturur.
Bir Hıristiyan çocuğu anasından doğduğunda vaftiz edilir. Bunu da ancak papaz yapacaktır. Yaşarken ise, ibadet edebilmek ve işlediği günahların affedilmesini sağlamak için papazın tavassutuna muhtaçtır. Evlenebilmesi için nikáhını papazın kıyması gerekir. Ölülerinin ruhlarına bir hediye göndermek için de yine papazın duasına ihtiyacı vardır. Vefat ettiği zaman onu papaz defnedecektir. Gecikmesi durumunda cenaze ortada kalacaktır. Doğumdan ölüme kadar bütün hayatın içinde papazlar, rahipler vardır. Yani, bütün dini işlemlerin yerine getirilmesinde Hıristiyanların mutlak bir papaza ihtiyaçları olacaktır.
Allah, insana "şah damarından daha yakınım" diyerek aracıları ortadan kaldırmıştır. Allah’la kul arasında bir mesafe yok ki, aracı olsun. Bizde çocuk dünyaya geldiğinde, babası veya aile büyüklerinden birisi, ádet olduğu veçhile kulağına bir ezan okuyarak adını koyar. Bunun için imama ihtiyaç yoktur. Çocuk dini bilgilerini öğrenmek için bir hocaya muhtaçtır ama ibadet edebilmek için başkasının aracılığına gerek yoktur. İslamiyet, günlük ibadetlerin temiz olan her yerde yapılabileceğini belirtmiş, bu iş için herhangi bir mekán şartını koymamıştır. Peygamberimizin ifadesiyle "Bütün yeryüzü bir mabet ve ahlaki her davranış ise bir ibadettir." Cemaatle namaz kılınması durumunda ise içlerinden birisi imam olur. Camilere imam atanması dini gereklilik değil, adetlerden doğmuş bir uygulamadır. Müslümanlıkta günahların affı için de bir aracıya ihtiyaç yoktur. Hiç kimse bir diğerini cennete ya da cehenneme gönderme yetkisine sahip değildir. Çünkü Allah-ü Taala günahları ancak kendisinin affedeceğini bildirmiştir. Gerekli olan sadece kalp temizliği ve samimiyetle Allah’a yakarışta bulunmaktır.
İslamiyette Allah ile kul arasına kimse giremez demiştik. Bir erkek ile bir kadın evlenmeye karar verirlerse nikáhlarını kıydırmak için ne camiye, ne imama gitmelerine gerek vardır. Bu işlem eşlerin irade bayanları ile iki şahit huzurunda tamamlanır. Nikáh törenlerinde mahalle imamlarının bulunması şart değil, adettendir. Bununla birlikte imam veya bir başka hoca efendi nikáhı kutlamak, hayırlı olmasını dilemek için bir dua okur, fakat imam bulunmasa da nikáh kıyılmış olur. Müslümanlar, ölülerinin ruhlarına hediye göndermek isterlerse Kuran okur, ya da fakirlere sadaka vererek ölünün ruhuna bağışlar. Bu sevabın onlara ulaşması için imama ve hocaya ihtiyaç yoktur. Biri öldüğü zaman onu yıkayarak cenaze namazını kılıp defnetmek, öteki Müslümanlar için farz-ı kifayedir, yapmazlar ise günahkár olurlar. İmam bulunmasa da diğerleri bu dini vazifeyi yerine getirmeye mecburdurlar.
Özetle, imam ve müezzinler birer görev ve hizmet adımıdırlar. Onların diğer toplum bireylerinden ayrıcalıkları yoktur. Din adamlarına gösterilen saygı Hıristiyanlıkta olduğu gibi onların ruhbanlık niteliklerinden değil, bilgilerinden dolayıdır. Nitekim Kuran’da "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyurularak ilim sahiplerine bir ayrıcalık tanınmıştır. Yoksa, hiçbir din alimi Allah’ın vekili değildir. Din adına affetme ya da ceza verme yetkisine sahip değildir.
SORALIM ÖĞRENELİM
Rüyamda sık sk Peygamberimizi ve İslam büyüklerini görüyorum. Rüyalar konusunda beni aydınlatır mısınız?
Haydar Evrim
Rüyaların mahiyeti kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, rüya bir gerçektir. Kuran-ı Kerim’de bazı rüyalardan örnekler verilmiştir. Hz. İbrahim’in rüyası, Hz. Yusuf’un rüyası gibi, Hz. Peygamber "Güzel rüya Allah’tandır, kötü rüya ise şeytandandır. Kötü rüya gören kimseye söylemesin, Allah’a sığınsın ve hayra yorumlasın" buyurmuştur. Ayrıca Kuran’da "karışık hayaller sonucunda görülen rüyalar"dan da söz edilmektedir. Gördüğünüz rüyalar salih rüyalardır. Bunlar, iyi işler yapmanız için size birer işarettir.
Hz. Peygamber’in anne ve babasının Müslüman olmadan öldüklerini birisi anlattı. Siz ne diyorsunuz?
Mert Yükseliş
Hz.Peygamber’in babası, tarihçilerin çoğunluğuna göre Hz. Peygamber henüz doğmamışken vefat etmiştir. Kimilerine göre de babası vefat ettiğinde iki aylıktı veya iki yaşındaydı. Annesi Amine vefat ettiğinde ise 4 veya 6 yaşında idi. Bunların yaşadığı dönem cahiliye devri, fetret devri idi. Hz. Peygamber ise 40 yaşında iken peygamberlikle görevlendirildi. Dine çağrı süresi ile onların vefatı arasında en az 30 yıldan fazla bir zaman geçmiştir. Ancak Peygamberimizin anne ve babasının puta tapmadıkları, Hanif dininden oldukları rivayet edilir. Hz. Peygamber’in anne ve babasının dirildiklerini, iman ettiklerini ifade eden hadisin doğru olmadığını, bunun bir zorlama olduğunu ifade etmek gerekir. Hz. Peygamber’in anne ve babasının küfür üzere öldüğünü söylemek de Peygamberimize karşı bir terk-i edeptir. Şunu da ifade edelim ki, Peygamberlerin anne, baba ve evlatlarının mümin olmaları da gerekli değildir. Nitekim, Hz. İbrahim’in babası Azer putperestti. Hz. Nuh’un oğlu Kenan da babasına iman etmemişti. Bu husus Kuran’da açıkça ifade edilmiştir. Allah müminden kafiri, kafirden de mümini yaratır. İslam’da cezaların şahsiliği esastır. Kimse kimsenin yaptığından sorumlu değildir.