İSTANBUL’dan bir okuyucumuz, Kuran-ı Kerim’de "en şerefli varlık" olarak vasıflandırılan insanın, Ahzab Suresi 72. ayette "çok zalim ve çok cahil" olarak nitelendirilmesini anlayamadığını belirterek bizden bu konuda bir açıklama yapmamızı istiyor.
Konuya girmeden önce şunu ifade edelim ki, Kuran insanı bütün cepheleriyle ele alır ve muhataplarını bilgilendirir. Bir taraftan insanın varlık álemi içerisindeki üstün mevkiini, izzet ve şerefini belirtirken, diğer taraftan olumsuz yönlerini anlatır. Bundan amaç, dikkat çekmek ve caydırıcılık görevi yapmaktır.
* * *
Kuran’da 60’ı aşkın ayette insandan ve onun özelliklerinden söz edilmektedir. Bu ayetlerde insan, "en şerefli varlık, ilahi ruhu taşıyan, hakkın halifesi gibi" sıfatlarla övülürken, diğer taraftan "aceleci, zayıf, kıskanç, nankör, riyakár, başa kakan, tartışmacı, cimri, kibirli, kaba, azgın, hasetçi, zalim, cahil" gibi sıfatlarla da aşağılanmaktadır. Fakat bu olumsuzluklar insanın asıl hakikatini değiştirmez. Bu pürüzleri gidermek için mücadele etmek zorunluluğu vardır. Hz. Peygamber, hayatı boyunca bu pürüzleri ortadan kaldırmak ve insana insanlığını öğretmek için çaba göstermiştir.
İnsanın zalim ve cahilliğine gelince; Ahzab Suresi Ayet 72’de şöyle buyurulur:
"Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara teklif ettik; ama onlar bunu yüklenmek istemediler. Ondan korktular ve onu insan yüklendi. Şüphesiz insan çok zalim, çok cahildir."
Yüce Allah, insana o derece şeref bahşetmiş, ona o kadar yüksek kabiliyetler ihsan etmiştir ki, başka hiçbir varlığın yüklenmeye cesaret edemediği emaneti insan yüklenmiştir. Gökler, yerküre ve dağlar hepsi bu emaneti taşımaktan aciz kalmışlar, ancak insan bu ağır yükü taşıma kudretini göstermiştir. Sahip olduğu maddi ve manevi üstünlüğün farkına varmayıp, dağa, taşa, ağaca, yıldıza, aya, güneşe baş eğen, kendine zulmetmiş ve cahillik göstermiş olmaz mı? İşte ayette verilmek istenen mesaj budur.
İnsan, Allah’ın yeryüzüne tayin ettiği halife, en güzel biçim üzere yaratılmış varlıktır. Yeryüzünde olanların hepsi onun için var edilmiş ve onun emrine, istifadesine amade kılınmıştır. Kuran diyor ki: "Hayvanlara tapanlar bilsinler ki, Allah hayvanları insanlar için yaratmıştır. İnsanlar onların derileriyle ısınırlar ve daha birçok faydalar sağlarlar." Kuran’ın bu açık beyanına rağmen, hayvanlara tapan insan zalim ve cahil olmaz mı? Yine Kuran diyor ki: "Gece ve gündüz, güneş, ay ve yıldızlar Allah’ın emriyle sizin emrinize amade kılınmıştır." Şu halde güneşe ve yıldızlara tapanlar da zalim ve cahildir.
İnsanlar içerisinde denizlerin azametine boyun eğenler varsa bilsinler ki, "Allah denizi insanlara hizmet için yaratmıştır. Onlar gevrek etler çıkarıp yerler. Türlü türlü mücevherler çıkararak onlarla süslenirler. İnsan yapısı olan gemiler, denizleri bir uçtan bir uca geçerler ve Allah’ın lütfundan faydalanırlar". Bu durumda denize ve içindekilere tapanlar da zalim ve cahil değil midir? İnsanlar içinde ağaçlara ve ateşlere tapanlar varsa bilsinler ki, "Allah insanlara yemyeşil ağaçlardan alevler vücuda getirir ve insanlar onları yakarlar". Şu halde ağaca, ateşe tapan insanlar zalim ve cahil değil de nedir?
Bütün káinat insan için yaratılmış ve ona hizmet etmektedir. O, emrine ve hizmetine verilmiş eşyaya egemen olacak yerde sanki kendisi eşya için yaratılmış ve onun emrinde imiş gibi hareket etmesi, onun mevkiini alçaltmaktan başka bir şey değildir. Kuran’ın "çok zalim ve cahil" diye tarif ettiği insan da budur. Zulüm ve cehaletten kurtulan insan için bu şekilde harekete imkán yoktur. O, kendi kıymetini bilir, yüksek şeref ve haysiyetinin farkındadır ve Allah’ın kendisine lütfettiği maddi ve manevi kuvvetlere güvenerek yerde ve gökte ne varsa hepsinden faydalanır. Yüklendiği ağır emanetin bilinci içerisinde Allah’a, çevreye ve insanlığa karşı olan yükümlülüklerini yerine getirir.
* * *
Şirazlı Sadi’nin dediği gibi: "Bulut, rüzgár, ay, güneş, gökler senin için işlemektedir. Ta ki eline aldığın bir ekmeği gafletle yemeyesin. Bütün álem sana hizmet ederken, senin yüce Allah’ın emirlerini yerine getirmemen insafa sığar mı?"
İnsana tevdi edilen yükümlülük kabiliyeti çok değerli bir emanettir. İyi muhafaza edildiği, hakkı verildiği takdirde insan onun sayesinde "eşref-i mahlukat (yaratılmışların en değerli ve şereflisi)" olur. Hakkını vermezse, sermayeyi kötüye kullanırsa, nefsine uyarsa Tin Suresi’nde de ifade edildiği gibi "aşağıların aşağısı"na yuvarlanır. İşte bu yüzden; emanet, insandan başka bir varlığın yüklenmeye cesaret edemeyeceği kadar büyüktür ve önemlidir.
SORALIM ÖĞRENELİM
Grip olan bir insanın camiye gitmesi doğru mudur?
Burhan POLAT/ANKARA
Peygamberimiz, insanları rahatsız etmemek için soğan ve sarmısak yiyenlerin camiye gitmemelerini öğütlemiştir. Binaenaleyh, grip olan bir kimsenin etrafa hastalık bulaştırmaması için camiye gitmemesi, namazını evinde kılması doğru olur.
Namaz kılarken niyette "durdum kıbleye" demek zorunda mıyız?
Muhyettin KAYA/ANKARA
Niyet, içten yapılır. Dil ile de söylenebilir. Kıbleye dönüldüğüne göre "durdum kıbleye" denilmesine gerek yoktur.
Yurtdışında yaşayan bir Türk vatandaşıyım. Her ne zaman İsm-i Azam duasını okusam huzur duyuyorum. Bu duanın Türkçe anlamını yazar mısınız?
Aydın ERTAN
Dua kitaplarında çeşitli şekillerde İsm-i Azam duasına rastlanır. İsm-i Azam, "en büyük isim" anlamına gelir. Bu konuda farklı görüşler vardır. En doğrusu; Allah’ın isim ve sıfatlarını içinde bulunduran Allah lafzıdır ki, buna zat ismi de denilir. İsm-i Azam’ı dua mecmuaları arasında aramaya gerek yok. İhlas ve samimiyetle yapılan duaları yüce Allah kabul eder. Nitekim Kuran-ı Kerim’de "Dua edin, ben kabul edeyim" buyurmuştur. Kaldı ki, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Allah ism-i şerifi, İsm-i Azam’dır.
Kuran’da hangi duanın kabul edileceğini söyleyen bir ayet var mı?
Semahat YILMAZ
Enbiya Suresi Ayet 87’de Yunus Peygamber’in yakarışından söz edilmektedir. Yunus Peygamber, dinini kabul etmeyen kavmine öfkelenerek onları bırakıp gitmişti. Sonra da O’nu balık yutmuştu. O balığın karnında şöyle dua etti: "Senden başka ilah yoktur. Seni tesbih ederim. Şüphe yok ki ben zalimlerden oldum." Bunun üzerine ayetin devamında, "Biz onu üzüntüden kurtardık, böylece müminleri de kurtarırız" deniyor. Hz. Peygamber, "Bir Müslüman herhangi bir konuda bu duayı yaparsa Allah onun duasını kabul eder" buyurmuştur.