İNSAN, düşünen bir varlıktır. Bu özelliğiyle diğer varlıklardan ayrılır. Düşünmek ne kadar zor, yorucu, hatta zaman zaman yanıltıcı da olsa insan düşünmek mecburiyetindedir.
Çünkü var oluşunun nedenini ancak gördükleri şeyler üzerinde düşünmek, muhakeme etmek ve araştırmak yeteneğiyle ortaya koyar.
Canlılar içerisinde düşünmeyi yaşamanın bir parçası sayan, başka bir ifadeyle düşünerek yaşayan tek varlık insandır. Bunda, çevresinde meydana gelen olayların ve durumların kendi üzerinde meydana getirdiği etkinin de büyük rolü olduğu inkár edilemez.
* * *
Káinatta her varlık düşünme nedenidir. Sokrat, bütün dikkatlerini sadece insanların dünyasına çevirmişti. Bir böceğin, bir bitkinin varlığı onu ilgilendirmiyordu. Kuran daha ileri bir tefekkürle ufacık bir arının bile ilahi ilhamdan nasiplendiğini belirtmiş, sürekli olarak rüzgárların değişimi, bulut ve yıldızlarla dolu olan gökyüzüyle sonsuz fezada yüzmekte olan gezegenleri düşünmeye, gözlemeye çağırmıştır.
Şüphesiz, hiçbir varlık özünü açıkça ortaya koymaz. İnsan, bunlardaki sırrı düşünerek çözmeye çalışır ve bunların kendisi için ne ifade ettiğini anladığı zaman mutlu olur. Kişinin sağlıklı düşünebilmesi için içinde yaşadığı toplumun hür olması gerekir. Hürriyetin olmadığı bir toplumda hür iradeden söz edilemez. Hür fikirler hür düşüncelerden doğar.
Rames Allen,‘İnsan nasıl düşünürse öyledir’ demektedir. İnsanın karakteri düşüncelerinin mahsulüdür. İnsanın yaşayışı ile iç dünyası arasında sıkı bir bağ vardır. İnsanın dış yaşayış şartı da iç yaşayış şartına bağlıdır. Gözle gördüğümüz maddi eşya üzerinde hüküm süren cari kanunlar, gözle görülmeyen düşünce áleminde de mutlak surette egemendir. Asli ve ulvi bir karakter dürüst düşünmenin, sürekli zihni faaliyetin ve bir hedefe varmak için yapılan fikir mücadelesinin neticesidir. Çirkin ve vahşi bir karakter de, kötü ve çirkin düşüncelerin ürünüdür.
İnsan, fikir atölyesinde imal ettiği silahlarla ya kendini mahveder, yahut bir maharetini huzur kaşaneleri imal etmekte kullanarak huzur ve mutluluğun yolunu açar. Şahikaya yükselmek de, bataklığa saplanmak da insanın kendi elindedir.
İnsanın aklı bir bahçeye benzetilir. Bir bahçe ya tanzim edilir, yahut kendi hali üzerine bırakılır. Bahçe tanzim edilse de, ihmal olunsa da mutlaka neşv-ü nema bulur. Bahçeye faydalı tohumlar ekilmezse bir sürü yabani otlar türer ve bunlar bahçeyi çirkin örtüsüyle kaplar. Bahçıvan, kendi toprağını eker ve onu ayrık otlardan temizlerse bahçede çiçekler açar, ağaçlar yetişir. İnsan da fikir bahçesine bakmakla ve bu bahçeyi yanlış ve faydasız düşüncelerden temizlemekle yükümlüdür. Yani insan, kendi ruhunun bahçıvanı olmak durumundadır.
Düşüncemize yol bulan ve onda kök salan her tohum er geç meydana gelen bir eylemle kendi meyvesini verir. Bu meyvenin iyi veya fena olması düşüncenin mahiyetine bağlıdır. Düşünce, her faaliyetin kaynağıdır. Kaynak temiz olursa her şey de temiz olur. Temiz düşünceler, temiz alışkanlıklar meydana getirir. Fena düşünceler insanın ruhunda olumsuz etki yaptığı kadar, bedenine de zarar verir. Hile, entrika, düşmanlık, kıskançlık, bedbinlik gibi fena düşünceler vücudun sıhhat ve zarafetini bozar.
* * *
Ünlü Fransız şair ve düşünürü Sully Prudhomme şöyle bir misalle insanların iyi ve kötü algılamalarını örneklendirir:
‘Sahilde yüksek bir kayanın üstüne çıkan iki adam denizi dinlemek için gözlerini kapadılar. Birisi cennetten gelen huzur ve neşe seslerini işitti, ötekisi ise cehennem halkının iniltilerini duydu. Deniz aynı deniz, ses aynı ses ama algılamalar farklı. Deniz, onların ruhuna, hayatına ve düşüncesine göre konuşmuştur.’
Yunan filozofu Epiharmus da der ki: ‘İnsan düşünce ile görür ve duyar. Her şeyden yararlanan, her şeyi düzene sokan, başa geçip yöneten düşüncedir. Geri kalan ne varsa kör, sağır ve cansızdır.’
Ruhları asil ve ulvi düşüncelerle bezenmiş olan kimseler, en yüksek irtifaya varan güneş gibi her tarafa ışık saçar, feyiz dağıtır ve toplumlar üzerinde egemen olurlar.
Napoleon şöyle der:
‘Kalem kılıçtan keskindir. Her şey kırılır, kalem kırılmaz. Dünyada iki şey vardır: Kılıç ve fikir. Kılıç daima fikre yenilmiştir.’
Yazımızı, Peygamberimizin bir sözüyle noktalayalım:
‘Bir an düşünmek (var ediliş hikmetleri üzerinde), 60 yıl nafile ibadetten evladır.’
SORALIM ÖĞRENELİM
Peygamberimiz, ‘İçinizde Allah’tan en çok korkan benim’ buyurmuş. Peygamberimiz Allah’a en yakın bir kimse olduğuna göre neden korkuyor?
Nesime Manyas/İZMİR
Yakınlık ne kadar fazlalaşırsa, korku da o nispette artar. Ancak O’nun korkusu ile bizim korkumuz arasında büyük bir fark vardır. O’nun korkusu, cennet ve cehennem endişesi veya bulunduğu mevkilerin kaybolması korkusu değil. Yüce Yaratıcı’nın ululuk ve büyüklüğünün heybetini daha yakından idrak edip haşyete düşme halidir. Bir de, o yakınlığa yakışmayacak davranışlar sergileme endişesinin doğurduğu hassasiyettir. Tıpkı bir çocuğun babasının gözünden düşmemesi için davranışlarına dikkat etmesi gibi.
9 yaşında bir yavrumuzu kaybettik. Eşim annelik duygusuyla çocuğumuzun göbek bağını, saçlarını ve tırnaklarının bir kısmını saklamış. Ne yapmalıyız?
M.Naci Günel/ANKARA
Allah size sabır versin. Bu bir ilahi imtihandır, metin olmalısınız. Çocuğunuzun göbek bağını, kesilen saçlarını ve tırnaklarını temiz olan herhangi bir yere gömebilirsiniz. Bunu çocuğunuzun mezarına gömme isteğinizde de bir sakınca yoktur.
Erkek çocukları sünnet ettirirken kurban keser gibi tekbir getiriliyor. Yine gelin, evinden alınırken tekbirlerle çıkarılıyor. Dinimizde böyle bir şey var mı?
Hamdi Koşar/ÇORUM
Buna cenaze götürülürken getirilen tekbirleri de ilave etmek lazım. Ancak, bunların hiçbirinin dinimizde yeri yoktur, bidattir