AKTİF devlet görevimizden ayrıldıktan sonra vaktimiz bollaştı ve okumaya daha çok zaman ayırabilir hale geldik. Başkanlık görevimiz sırasında bize gelen yüzlerce kitabın ancak bir kısmını okuyabilmiş, diğerlerini ilk fırsatta okumak üzere kütüphanemizin raflarına koymuştuk.
Şimdi bu kitapları okumaya gayret ediyorum. Aralarında çok güzel kitaplar da var; kitap yazmak için yazılmış olanları da... Bugünkü yazımızda bunlardan birkaç örnek vererek, hurafe ve bidat denen hastalıkların dinimizi ne hale getirdiğini okurlarımızla paylaşmak istedik.
Tabii, bu kitapların ve yazarlarının isimlerini verecek değiliz. Sözde din içerikli bu tür kitapların ortak paydasında hep şunu görüyoruz: Dinimizde asla yeri olmayan yorumlarla, akla ve bilime aykırı görüş ve efsanelerle, yüce dinimize yapılan Kuran ve sünnet dışı eklemelerle tanımlanması zor bir din ortaya çıkarılmış.
* * *
Bir kitapta şeyhin kerametinden söz ediliyor; onun duasının bereketiyle 80 yaşındaki bir kocadan hamile kalan 74 yaşındaki kadının ikiz çocuk dünyaya getirmesi gibi bir mucize(!) anlatılıyor. Bir başka yazar(!), Hz. İsa’nın ‘Allah’ın izniyle kalk’ deyip ölüleri diriltmesi gibi, bir velinin ‘Benim iznimle kalk’ deyip ölüleri nasıl dirilttiğine bizi inandırmaya çalışıyor. Bir başkası, dini zorlaştırıcı ne kadar unsur varsa, onları bulup yerleştirmenin peşinde. ‘İlim bir perdedir. Esas ilim gönül ilmidir’ diyerek ilmin karşısında tavır alanından tutunuz, ‘Dünya zindandır’ diyerek Müslümanları diri diri zindana gömenine, Allah’ın rahmet ve mağfiret kapılarına kara kilitler asanına kadar!
Bu kitaplarda, dinimizin temel inanç, ibadet ve ahlak esaslarıyla bağdaştırılması asla mümkün olmayan, halkımızı yanlışlıklara sevk eden daha nice hurafeler var ki, bazıları bunu din adına samimi bir şekilde savunmakta ve hatta bu davranışı ‘hakiki dindarlık’, bunlara karşı çıkmayı ise ‘dinden uzaklaşma’, ‘itikatsızlık’ ve ‘inançsızlık’ olarak kabul etmektedir. Halbuki dinin kabul etmediği anlayış, inanış ve uygulamalarla dindarlık olamaz. Tam tersine hurafe ve batıl inanışlar, farkına varmadan kişileri, inandıkları dinin gerçeklerinden ve özünden uzaklaştırır. Gerçek dindarlık, ancak dinimizin ana kaynaklarında bulunan esasları kabul etmek ve yaşantımızı bu prensipler çerçevesinde düzenlemekle olur.
İslam terminolojisinde akla ve gerçeğe aykırı düşen aldatıcı söz, uydurulmuş hikáye, bunu aktarma ve benimseme tutumuna hurafe adı verilmiştir. Dine sonradan yapılan eklemlemeler de bidat olarak tanımlanmıştır. Herhangi bir inancın veya tavrın hurafe veya bidat olduğunu Kuran ve sahih sünnetin verilerine bakarak anlıyoruz.
İslam, Yüce Allah tarafından seçilip gönderilen Hak dindir ve bu din, toplum içinde varolan bidat ve hurafeleri ortadan kaldırmak için gelmiştir. Fakat insan topluluklarının bulunduğu her yerde ve her zaman bazı sapmalar olabiliyor. İslam’da olmayan bidat ve hurafeler, pek çok sebepten dolayı Müslüman toplumlara değişik yollarla girmiştir. Bu yollardan birisi ve belki de en önemlisi, yabancı kültürlerle Müslüman toplumların yakın temasıdır. Bu tür temaslar, toplumlar arasında etkinleşmeyi de beraberinde getirmiştir.
Buna ek olarak, bazı bidatlerin ve eski dini kalıntıların bilinçli bir şekilde İslam anlayışını bozmak için Müslümanlar arasında yaşatılmaya çalışılması da önemli bir sebep olarak açıklanabilir. Ayrıca Kuran ve sünnet hakkında yeterli bilgiye sahip olunmaması, Hz. Peygamber adına uydurulmuş hadislere güvenilmesi, bazı felsefi görüşlerin mutlak doğru olarak kabul edilmesi, Kuran ve sünnetin özel görüşler doğrultusunda yorumlanması da önemli etkenlerdir.
* * *
İnsan, fıtraten bir şeye inanmak zorundadır ve telkine müsait bir varlıktır. İnsanın yaradılışında bulunan zaaflarını iyi değerlendiren bazı istismarcılar, din ve merhamet simsarları, kötü niyetli kişiler, insanlarımızın dini cehaletinden de istifade ederek onların saf duygu ve düşüncelerini istismar etmekte, çare diye dinin özüne tamamen zıt olan şeylere teşvik etmekte ve bu yolla menfaat sağlamaktadırlar.
Akıl, insanın en güçlü rehberidir. Dinimize sızmış olan hurafe ve bidatleri aklımızla, Kuran ve sahih sünneti esas alarak ayıklayabiliriz.
SORALIM ÖĞRENELİM
Tilavet secdesi nasıl yapılır, ne okunur, bununla ilgili bir açıklama yapar mısınız?
Nusret DURU
Kuran-ı Kerim’in 14 suresinde secde ayeti vardır. Bu ayetler işaretlerle belirtilmiştir. Bunlardan birini okuyan ve işitene secde etmek vacip olur. Secde ayeti, namazın içinde okunursa namazda yapılması gerekir. Namaz dışında olunca; secde ayetine gelindiğinde abdestli olarak kıbleye dönülür, tilavet secdesi niyetiyle eller kaldırılmadan Allah-u Ekber diyerek secdeye varılır. Secdede üç kere ‘Subhane rabbiyel ala’ dendikten sonra Allah-u Ekber denilerek ayağa kalkılır.
Oğlumu Alman bir doktora sünnet ettirebilir miyim?
Caner MÜJDE/ALMANYA
Bu bir tıbbi operasyondur. Doktorun Müslüman olup olmaması önemli değildir. Çocuğunuzu sünnet ettirebilirsiniz.
Önceki eşim Ortodoks mezhebine mensup. Kendisi böbrek hastası ve diyalize giriyor. Ona zekát verebilir miyim?
Selim KURTULUŞ/PARİS
Hıristiyan olan eski eşinize yardım edebilirsiniz. Bu bir sadakadır. Yaptığınız yardımı yıl sonunda zekátınızdan düşebilirsiniz.
Felaketzedelere dağıtmak üzere aracı olan kurum ve temsilciliklere verebilirsiniz.
İmamdan önce secdeye gidersek namazımız olur mu? Cuma namazında yer yokluğundan dolayı dışarıda imam hizasını geçerek namaz kıldık. Olur mu?
Salih ÖGE/SAMSUN
İmama uymuş olan kimse rükûda veya secdede imamdan önce davranırsa namazı bozulmuş olur. Hanefi fıkhında imama uyan kimsenin imamın gerisinde durması gerekir. İmamın önünde duranın namazı fasit olur.
Taksitle bir araba aldık. Adak kurbanı kesmemiz mi, taksit ödememiz mi daha uygun?
Hale ASLAN
Hz. Peygamber adakta bulunmayı yasaklamıştır. Buna rağmen şayet bir insan adakta bulunursa onu yerine getirmelidir. Mal, mülk sahibi olan kimsenin adak kurbanı kesmesi gerekmez. Borcunuzu bir an önce ödemenin gayreti içinde olmanız daha uygundur.