AVRUPA Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren "Irkçılıkla ve Ayrımcılıkla Mücadele Komitesi" (ECRI) tarafından ülkemizle ilgili hazırlanan bir raporda hükümete "din özgürlüğü alanında daha fazla iyileştirme yapılması" tavsiyesinde bulunuldu.
Bu raporda ağırlıkla "nüfus cüzdanlarında din ibaresinin çıkarılması ve din derslerinin zorunlu olmaması" çağrısı yer alıyordu.
Bu çağrı bazı çevrelerde hemen yankı buldu. İktidar kanadını temsil eden bazı sorumlu ve yetkili kişiler, "1980 Anayasası'yla birlikte Türkiye'de din dersi diye bir ders yoktur. Doğal olarak mecburiyet de söz konusu olamaz. Ancak İslamiyet'i tanıtmaya yönelik din kültürü ve ahlak bilgisi dersi okutulmakta. Nüfus cüzdanlarındaki din bölümü kalkabilir" görüşünü dillendirerek bu öneriye daha ılımlı bir yaklaşım sergilerken, muhalefetin sağ kanadından, "Böyle bir öneriyi kabul etmek mümkün değil. Bu asimilasyon politikasıdır","Bu talep maksatlı.Bu sonuca AKP hükümeti sebep olmuştur" şeklinde sesler yükseldi.
* * *
Muhalefetin bir başka kanadının yaklaşımı ise şöyle oldu:
"Laik devlette zorunlu din dersi olmaz. Bu, 12 Eylül'ün getirdiği bir zorunluluk. Değiştirilmesi gerekir. Okutulan dersin adının 'din kültürü ve ahlak bilgisi' olması bir şey değiştirmez. Bu ders, okullarda fiilen 'din dersi' olarak veriliyor. AB haklı. Türkiye en kısa sürede bu konuda yeni düzenlemeler yapmak zorunda."
Bu görüşleri paylaşanların da, paylaşmayanların da fikirlerine saygı duymak, her şeyden önce demokrat olmanın gereğidir. Biz, bunların herhangi birine haklılık ya da haksızlık payı çıkarmadan, konuya dünyanın ve insanlığın bugün ulaşmış olduğu medeniyet ve insanlık anlayışı açısından yaklaşmak istiyoruz.
Din, özü itibarıyla akıl sahibi insanları kendi hür iradeleriyle evrensel iyiliğe, her türlü güzelliğe sevk eden, insanın manevi yönden tatminini ve gelişimini sağlayan vazgeçilmez bir olgudur. Din, insanlık tarihi boyunca, insanlığın doğal akışında daima etkin olmuş ve bu akışa ciddi olarak damgasını vurmuştur.
Yapılan araştırmalar, tarihte bütünüyle dinden uzak bir toplumun mevcut olmadığını, toplumun olduğu her yerde mutlaka din olgusunun da kendiliğinden var olduğunu ortaya koymuştur.
* * *
Materyalistlerin ve pozitivistlerin aksi yöndeki iddialarına rağmen, bugün gelinen noktada, dinin yeniden ön plana çıkmış olması, bütün dünyada dine yönelik hareketlerin hızla gelişmesi, din gerçeğini dışlayarak ya da görmezlikten gelerek herhangi bir şey yapmanın pek mümkün olamayacağını göstermektedir. Bundan sonra da insanlığın geleceğinde etkin olacak temel faktörlerin başında din olacaktır. Bu, sosyolojik ve tarihi bir gerçektir. Bu nedenle sosyal sorunlara kafa yorar ve çözümler ararken bu realite gözden uzak tutulmamalıdır.
İnsanlık, 21. asra baş döndürücü bir hıza ulaşan sosyal değişme olgusunun oluşturduğu yoğun bir çekim alanının etkisinde girmektedir. Çözülmeler ve yeniden yapılanmalar, adeta takip edilemez hale gelmiştir. Ulaşılan bilgi birikimi, daha önceleri hayal bile edilemeyecek noktadadır. Bilim ve teknoloji alanındaki göz kamaştırıcı başarılar, iletişim imkánlarının artması, hızlı kültür değişimi, insanlığı yeni arayışların eşiğine getirmiştir.
Bu olumlu gelişmeler, beraberinde ahlaki ve sosyal sorunları da getirmiştir. Bütün devletler ve ilim adamları, bu sorunlara çare aramakla meşguldürler ve bu alanda yoğun mesai ve kaynak sarf etmektedirler. İşte böyle bir ortamda din, yükselen bir değer haline gelmeye başlamıştır.
21. yüzyıla da damgasını vuracak olan en önemli sosyal müessese din olacaktır. Binaenaleyh, devletimizin ve milletimizin kaderiyle ilgili politikalar belirlenirken bu nokta asla gözden uzak tutulmamalı ve dini alan boş bırakılmamalıdır.
* * *
Aksi halde huzur ve barışın kaynağı olan din, sosyal kaos ve krizlerin nedeni de olabilir. Eğer insanlarımızı dini bilgileri öğrenmekten mahrum bırakırsak, onun yerini dini cehalet ve din adına uydurulan batıl ve saçma inanç ve anlayışlar alır. Bundan da fanatizm doğar. Çünkü fanatizm, niteliği nasıl olursa olsun, cehaletin doğal sonucudur. Kaba kuvvet, ancak bilginin bir güç olduğunu kavrayamayan azgelişmişlerin başvurmayı düşünebilecekleri bir araçtır.
Bugünkü ülke ve dünya şartları göz önünde bulundurulduğunda, din hizmetlerinin ve din eğitiminin devletin kontrolünde, devlet eliyle ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesinde mutlak zaruret olduğu görülmektedir.
"Din dersleri mecburi olsun mu, olmasın mı?" meselesine bir de bu pencereden bakmak gerekir.
Kapkaç kültüründen, kapkaç olaylarına kadar giden ahlaki bunalım ve çürümelerin temelinde inanç eksikliğinin olduğunu ne zaman idrak edeceğiz?
SORALIM ÖĞRENELİM
Meryem suresindeki KHYAS'ın (kaf-ha-ya-ayın-sad) ne anlama geldiğini açıklar mısınız?
Şükrü AKYOL-ALMANYA
Kuran'da 29 surenin başında bir ayet oluşturmayan bazı harfler yer almaktadır. Bunlara "huruf-i mukattaa" (ayrı ayrı harfler) denir. KHYAS da bunlardan biridir. Bu harflerin manalarıyla ilgili çeşitli görüşler vardır. Bazılarına göre bunlar manaları olmayan alfabe harfleridir. Kimilerine göre de başında bulundukları surelerin içeriğine dikkat çekmek için yemin ifade ederler. Bir başka görüşe göre ise başlarında bulundukları surelerin isimleri olarak zikredilirler. Bu harflerde, Allah'ın isimlerine işaret olduğunu söyleyenler de vardır. Selef bu harflerin Allah ile Resulü arasında birer şifre olduğunu söylemekle yetinmiş ve anlamlandırmaya gitmemiştir. "Bunların anlamını Allah bilir" demişlerdir. Doğrusu da budur.
Çocuğumuz olmuyor. Yumurtalıklarım döllenmeye elverişli değil. Başka bir kadının yumurtasına kocamın spermi döllendirilmek suretiyle çocuk sahibi olmak istiyorum. Dinen bir sakıncası var mı?
Y.T./İSTANBUL
Döllendirilecek yumurta ve sperm, nikáhlı eşlere ait olmalıdır. Başka bir kadının yumurtası döllendirilerek veya kocası dışında yabancı bir erkekten alınan spermle bir kadının gebeliğinin sağlanması dinen caiz değildir.
Bir hayır kurumuna yardım veya bağışta bulunulduğunda bağış yapanın isminin yazılması dinen uygun olur mu?
Halime URAYLI/İSTANBUL
Zekát dışındaki sadaka ve yardımların gizli yapılması daha makbuldür. Hele riya korkusu taşıyanların mutlaka gizli vermeleri gerekir. Ancak, bir hayır kurumuna yardım yapılırken verilen paranın yerine ulaşması için makbuz alınmalıdır.
Şiilerin "Abd-el Emir", "Abd-el Mehdi" şeklinde isim koymaları dinen doğru mudur?
Ahmet KUL/PARİS
"Abd-el Emir" emirin kulu, "Abd-el Mehdi" mehdinin kulu anlamına geldiğinden, bu isimleri kullanmak caiz değildir. Nitekim, Peygamberimiz Müslüman olan sahabilerin tevhid inancına aykırı düşen isimlerini değiştirmiştir. Örneğin, "Abd-eş Şems" (Güneşin kulu) ismini taşıyanları "Abdullah" (Allah'ın kulu) şekline çevirmiştir.