GÜZEL ülkemizin son zamanlarda bir ayrışma ve kutuplaşma hareketinin içine çekilmekte olduğunu üzüntüyle seyrediyoruz.
Herkesin kendi düdüğünü çaldığı bir ortamın içindeyiz. Etraf öylesine tozlu dumanlı ki, bu toz dumanın arasında doğrular eğrilere, iyiler kötülere karışıyor. Bu göz gözü görmez gidişin bir ucunda yönetenlerin oluşturduğu siyasi yapı, diğer ucunda memnuniyetsiz kitleler var.
Tez var, antitez var; ancak bu sağlıksız kutuplaşmadan bir sentez çıkmıyor. Karşılıklı bir dayatma ve inatlaşma havası içinde sonu belirsiz bir yere doğru sürükleniyoruz. Adeta savruluyoruz. Fikirler ve projeler üzerinde değil, semboller ve sloganlar hizasında derinleşen bir anaforun tam ortasındayız.
* * *
Toplumda, devletin temel ilkelerinin, özellikle de laikliğin, yönetilenler tarafından sorgulandığına dair yaygın bir inanç var. Bunu savunanlar, iktidar erkinin "din" temeli üzerinden siyaset yaptığına inanıyor ve buna karşı çıkıyorlar. Kimi iktidar sözcülerinin "laiklik yeniden tanımlanmalı" şeklindeki beyanları da buna tuz biber ekiyor. İktidar sözcüleri ise İslami yaşam tarzının kendilerinin bireysel tercihi olduğunu, bunu devlet yönetimine egemen kılmak gibi bir düşüncelerinin olmadığını vurguluyorlar. Bir taraf dindarlığı rejim karşıtlığı olarak yorumluyor, diğer taraf rejim ve laiklik yanlılığını dine ve dindara karşı bir hareket olarak konumlandırarak belki bundan siyasi bir rant elde etmeye çalışıyor.
Bu med-cezir arasında milyonlar meydanlara çıkıp tepkilerini dile getiriyorlar. Silahlı Kuvvetler bildirisi, Anayasa Mahkemesi kararı derken, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılamıyor; bunun karşı tepki olarak "dindar birinin cumhurbaşkanı olması hazmedilemiyor" sözcüğü neredeyse seçim sloganına dönüştürülüp toplumda derin bir ayrışma ve zıtlaşma havası meydana getiriliyor. Bir tarafta dindarlar, karşı tarafta laikler. Bu duruşu daha keskin ifadelerle adlandırıp olayı "dinli-dinsiz" boyutuna getiren kasıtlı davranışlar ve çıkarcı yaklaşımlar da var. Bunun sonunun nereye varacağını düşünmek bile ürperticidir!
Şunu peşinen ifade edelim ki; din, insan hayatının bir parçasıdır. Bireysel ve toplumsal yaşamımız açısından dinden vazgeçmek asla mümkün değildir. Din, bireyleri mukaddes duygu, ortak şuur ve vicdan etrafında birleştiren önemli bir faktördür. Ahlaki bir müessese olarak insanlara yön veren, içten kuşatan ve kucaklayan bir disiplindir. Din, anarşinin, haksızlığın, adaletsizliğin, zulmün, şiddetin, terörün, cehaletin düşmanıdır. Dini hisleri zayıflamış, manen çökmüş toplumların varlıklarını devam ettirebilmeleri mümkün değildir. Ancak, dini duyguların istismarı da oldukça tehlikeli sonuçlar doğuran bir vakıadır. Asırlar boyunca yüce milletimizin birleştirici, kaynaştırıcı ve hamleci gücü ve kaynağı olan dinimizi kavga aracı haline getirmek, milletimize yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Devlet, milletine, sosyal, kültürel ve ekonomik imkánlar sunmak için vardır. İslam, hálá Türkiye’nin toplumsal omurgasını teşkil edecek kadar güçlü ve aktiftir. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dini değildir ve olması da gerekmez. Ancak, halkın yüzde 99’u Müslüman olduğu için, devletin dinle ilgilenmesi ve vatandaşlarının dini ihtiyaçlarını yerine getirmelerine imkán hazırlaması gayet doğaldır ve demokratik bir haktır.
Laikliğe gelince; o devletin niteliklerinden biridir. Devlet laik olur, fakat insan ister inanır ister inanmaz. Bu tamamen insanın vicdani sorumluluğuna ait bir keyfiyettir. Bu bağlamda "laik-antilaik" ayrımı yapılamaz. Yani laiklik, dine inanma ve inanmama şeklinde algılanamaz. Dolayısıyla dine inanmayanlar laik, inananlar antilaik denilemez. Böyle bir ayırımın temeli yoktur, doğru da değildir. Laiklik devletin dinler karşısında nötr olmasıdır. Devlet, laiklik gereği vatandaşlar arasında "dinli", "dinsiz" ayrımı yapamaz. Kimse inanmaya ve ibadete zorlanamayacağı gibi, dini inanç ve ibadetlerinden dolayı da kınanıp suçlanamaz. Bu itibarla insanlarımızı inansın inanmasın, dini kuralları uygulasın uygulamasın "laik-antilaik" diye isimlendirip gruplandırmak yanlıştır ve Anayasa’ya aykırıdır.
* * *
Yakın geçmişte siyasi-ideolojik kutuplaşmalar ve mezhep çatışmalarıyla ülkemizi kaos ve kargaşa ortamına sürüklemek isteyen iç ve dış mihraklar, günümüzde de din ve laiklik üzerinden bu emellerine ulaşmak istiyorlar. Onların ürettiği hasmane ve yıkıcı kavramlarla toplumu germek ve devletimiz üzerinde oynanan oyunlara alet olmak, milletimizin geleceğine kurulan tuzaklara basmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.
Din de, laiklik de, demokrasi de insan içindir, kendi mutluluğumuz içindir. Huzuru dinamitleyerek bundan çıkar umanlar, ancak umduklarıyla kalırlar.
Ne adına olursa olsun, huzurumuzu bozmaya kimsenin hakkı yoktur!
SORALIM ÖĞRENELİM
Turistik bir yörede olan kafemi kiraya vereceğim. Burada bira satılma ihtimali de var. Kiraya verebilir miyim?
Özden TARAKCIOĞLU/İZMİR
Buranın işletme sorumluluğu kiracınıza ait olacağından kiraya vermenizde bir sakınca yoktur.
Latin harfleriyle yazılmış Kur’an’ı okuyorum. Kimileri bunu yanlış buluyor. Siz ne diyorsunuz?
Ayşe ÖZDEN/İSTANBUL
Latin harfleriyle Arapça kelimeleri yerli yerince telaffuz etmek zordur. Örneğin; Salim’in sin’i, Sadık’ın sad’ı, Müsellesin peltek sa’sını birbirinden ayırt etmek mümkün değildir. Her birinin ayrı manası vardır. Bazı Latin harfleriyle basılmış mushaflarda bu ve benzeri harfler için işaretler konulmuştur. Ancak yine de harfleri mahrecinden çıkararak okumak pek kolay olmamaktadır. Kur’an-ı Kerim’i orijinal metninden öğrenmek zor değildir. Harfleri tanıyıp birbirine vurmayı öğrendikten sonra 10-15 gün gibi kısa zaman içerisinde Kur’an’ı okuyabilirsiniz. Ancak, önemli olan niyettir. Bundan da elbet bir sevap hasıl olacaktır.
Bir tasavvuf ehli, iki türlü Kur’an var diyor. Bu ne demektir?
Ahmet DİZDAROĞLU/UŞAK
Mutasavvıflar, "tedvin-i Kur’an", "tekvin-i Kur’an" olmak üzere iki çeşit Kur’an olduğunu ileri sürerler. Tedvin-i Kur’an, yazılı olan Kur’an’dır. Tekvin-i Kur’an ise varlıklar álemi, yani káinattır. Kur’an, káinat kitabını açıklamak üzere gönderilmiş ilahi bir mesajdır. Kur’an-ı Kerim’e gösterdiğimiz saygıyı Káinat Kitabı’na da göstermemiz, Allah’ın emaneti olan varlıkları sevmemiz ve korumamız gerekmektedir.
Diş kanaması abdesti bozar mı?
Agah MERDAN/ESKİŞEHİR
Hanefi’ye göre bozar, Şafii’ye göre bozmaz. Bu iki içtihat arasında farklılık olduğundan, kişinin abdest alması daha isabetli olur.