BİRÇOK okuyucumdan şu mahiyette sorular alıyorum: "Bazı devlet büyüklerimiz, ’Yapabildiğiniz kadar çocuk yapın’ diyorlar.
Eskiden, yine devlet büyüklerimiz, ’Bakabileceğiniz kadar çocuk yapın’ diyerek doğum kontrolü öneriyorlardı. Bu iki çelişkili öneri karşısında aklımız karışmış durumda. Aile planlamasını iktidarlar mı tayin etmeli, ekonomik ve sosyal kriterler mi? Dinimiz bu olaya nasıl bakıyor?" Biz de bugünkü yazımızı "ailenin korunması ve aile planlaması" konusuna ayırarak okuyucularımızın bu yöndeki sorularını cevaplamaya çalışacağız.
Dini, aklı, canı, malı ve nesli korumayı esas alan dinimiz, yeni olaylar ve sorunlar karşısında hüküm bildirmede bu temel ilkeleri gözetmiştir. Bu temel ilkeler ışığında neslin ve canın korunmasıyla yakından ilgili olan aile sağlığı konusu, toplum sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır.
* * *
Günümüzde aile ve aile sağlığı denilince tabii olarak nüfus, iktisadi gelişme, aile planlaması, nüfus planlaması ve benzeri konuların birbiriyle beraber zikredildiği görülmektedir.
Bu konu, kamuoyunun önemli gündem maddeleri arasındadır. Hayat şartlarının ağırlaşması, ebeveynin çocuklarıyla daha yakından ilgilenmek istemeleri, eğitim-öğretim güçlükleri gibi nedenlerle aileler; her bakımdan iyi yetiştirebilecekleri çocuk sahibi olmak isterler. Kamuoyu, lehte ve aleyhte olarak bu hususu uzun yıllardır tartışmaktadır. Zaman zaman bize de; doğum kontrolü, azil, tüp bebek, kürtaj vb. konularla ilgili olarak sorular yöneltilmektedir.
Öncelikle şunu belirtelim ki; İslam dininde azle (sıvıyı dışa akıtma) ve azlin gelişmiş şekilleri olan korunma şekillerine cevaz verilirken; kürtaj, düşük yapma vb. müdahalelerin yasaklanması, İslam’ın aile sağlığına verdiği önemin somut kanıtı olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı şeyhülislam fetvaları ve padişah fermanları arasında da bu hususta titizlik gösterildiğini, ana ve çocuk sağlığının tehlikeye atılmasına karşı haklı bir hassasiyetin sergilendiğini biliyoruz. İslam vakıf sistemi içinde aile vakıflarına verilen önem de bunu göstermektedir. Bu amaçla kurulan vakıflara "zürri vakıflar" denilmektedir.
İslam fıkıh bünyesi içinde bununla ilgili hükümlerin getirildiğini de müşahede ediyoruz. Terk edilen çocuklarla ilgili "lakit" konusunu, çocukların bakımıyla ilgili "hidane" müessesesini, sosyal dayanışmayla ilgili "nafaka" kurumunu bu vesileyle zikretmek gerekir.
İslam’a göre toplumun temeli ailedir. Ailenin devamlılığını da çocuklar sağlar. Çocuklar, ana-babaya Allah’ın emanetidir. Bu itibarla her ailenin; bakıp yetiştirebileceği sayıda çocuk edinmesinde dinen bir mahzur yoktur. Çeşitli sebeplerle doğum istenmediği durumlarda, gebeliği önleyici tedbirlere başvurulması, sahabiler ile İslam müçtehid ve bilginlerinin çoğunluğu tarafından caiz görülmüştür.
Çocuk doğurma, çocuk sayısının sınırlandırılması, iki gebelik arasındaki sürenin ayarlanması, kısırlığın tedavi ettirilmesi gibi konularda da eşlerin ortak isteğine göre, meşru ve medeni çarelere başvurulması, İslam alimlerinin çoğunluğunca caiz görülmektedir. Ancak, kesin sıhhi şart ve zaruret bulunmadıkça devamlı kısırlığa yol açan ilaç ve aletlerin kullanılması tavsiye edilmemiştir.
Henüz dört aylık olmayan gebeliğe son verilebileceği yönünde bazı görüşler varsa da, gebelik gerçekleştikten sonra 4 aylık süre içinde de olsa, bir zaruret olmaksızın rahimdeki nutfe veya ceninin gerek ilaç, gerekse diğer etki ve işlemlerle düşürülmesi veya aldırılması (kürtaj) İslam bilginlerinin büyük çoğunluğu tarafından caiz görülmemiştir. Dört aylıktan sonra ise annenin hayatının kurtarılması dışında bir sebeple gebeliğe son vermenin (kürtajın) haram ve cinayet hükmünde olduğunda İslam müçtehid ve fakihleri söz birliği etmişlerdir.
* * *
Gebeliği önlemek maksadıyla rahme konulan spiral, abdest ve gusle mani değildir. Rahimlerinde spiral bulunan kadınların abdest ve gusülleri sahihtir.
Son olarak şunu da ifade etmeliyiz ki; gebeliği önleyici tedbir alınması veya ailede çocuk sayısının sınırlandırılması hususu, ailelerin kendi imkán ve isteklerine bağlı olmalıdır. Bunu kanunla sınırlandırmanın doğru olmayacağı kanaatindeyiz. Bu konuda devletin ve gönüllü kuruluşların görevi; vatandaşlarımızı aydınlatmak, eğitmek, meşru ve emin çareleri öğretmek, gerekli ilaç ve aletlerin temini hususunda onlara kolaylık sağlamaktır.
SORALIM ÖĞRENELİM
Bir ilmihal kitabında zünnar bağlamanın küfür alameti olduğu yazılı. Bunu açıklar mısınız?
Osman TATLISU
Zünnar, Hıristiyan rahiplerinin bellerine bağladıkları, ucuna haç taktıkları, yünden yahut kayıştan bir kuşaktır. Bu, bir dine, bir inanca bağlanmaya, kendini o inanca adamaya bir işaret kabul edildiğinden bilerek böyle bir şeyi takmak küfür alameti sayılmıştır.
Apartman altlarında, bazı kuruluşların bodrum katlarında namaz kılmak için mescitler yapılmış. Buralar bazen çok sıkıcı mekánlar olarak karşımıza çıkıyor. Buralarda ibadet etmek doğru mudur?
Muhyettin DURMAZ/ANKARA
Namaz kılmak için kullanılacak mekánın temiz ve ferah olması, ibadetin huzurlu yapılması açısından önemlidir. Kirli, paslı, boyasız, pis kokulu zemin katlarda namaz kılmak caiz değildir diyemeyiz, ama buraların huzurlu bir ibadet için uygun yerler olduğu da söylenemez. Mescitler geniş olmalı, ferah olmalı, temiz olmalı, güzel kokmalı ki oralarda zevkle ibadet yapılabilsin.
İsrailiyat ne anlama gelir? Bunun Yahudilikle bir ilgisi var mıdır?
Orhan İMAN/ANKARA
İsrailiyat, sadece Yahudilerle ilgili bir kavram değildir. Kitap ehlinin (Hıristiyan ve Yahudiler) bazı İslami eserlere, özellikle tefsir usulüne kendi mitolojilerini karıştırmaları anlamını taşır. Bunun sonucu olarak birçok hurafe ve efsaneler Müslümanlar arasında yaygınlaşmış, akla ve düşünceye önem veren yüce İslam dinine, hikáye ve olağanüstülüklerle dolu bir din görüntüsü verilmeye çalışılmıştır. Fakat İslam bilginlerinin titiz çalışmalarıyla bunlar ayıklanmıştır. Bu konuda yazılmış birçok eser mevcuttur.
Fatiha’yı unutup zammı sureyi okumak namazı bozar mı?
Naci SAĞLAM
Farz namazların bir ve ikinci rekátlarında Fatiha’yı unutan kimsenin namazı bozulmaz. Hatırına gelirse yanılma secdesi yapmalıdır.