Paylaş
Bir sabah çok erken saatlerde bir arkadaşımla işimiz var. Eşi de her sabah erken çocuklarını ve aynı okuldan bir başka çocuğu okula bırakıyor. Bizi de gideceğimiz yere atacak hazır ayaktayken. Arabaya bindik, diğer ufaklığı aldık. Çocuk arabaya binince arkadaşım olanca tatlılığıyla ona, “Günaydın” deyip nasıl olduğunu sordu. Oğlan üç-dört saniye sonra, “Erkeeen” diye mırıldanabildi sadece. Öğrendik ki her sabah böyleymiş, arabaya bindikten bir 10 dakika sonra anca uykusu açılıyormuş.
Ben de bu aralarda ani bastırıp kaçan sıcaklara doğru kafamı kaldırıp benzer bir ses tonuyla, “Erkeeen” diyebiliyorum. Ara ara temmuz ya da haziranda olduğumuzu sanıp kendimi düzeltirken bir yandan da baktığım her yerde sıcakla ilgili haberler görüyorum. ‘Çöl sıcakları’ gelmiş. Bu yılın, son beş yılın en sıcak yılı olma ihtimali yüzde 99, tüm zamanların en sıcak yılı olma ihtimaliyse yüzde 50-75 arasındaymış.
Bu çöl sıcağı dediğini normalde sokakta yemek ayrı bir tatlı, evde yemek ayrı bir tatlı. Ama sosyal mesafelisi başka oluyormuş. Olumlu yanları da var, olumsuz da...
Mesela olumlu olarak; sıcak basmasından kaynaklı tartışmalar ya çıkamıyor ya da düşük yoğunluklu yaşanıyor. Sokaktaki araç trafiğinde tartışanlar arasında birbirlerine yakın tartışmak için arabadan inmeye niyetlenenler oldu. Ama hemen sosyal mesafe kuralını hatırlayıp yakınlaşmadan ayrıldılar. Kavganın başlamadan bu kadar kolay, üstelik de kimse müdahale etmeden, tamamen tarafların kendi sağduyularıyla dağılabildiğini görmek çok etkileyici. İnsan bazen bu sosyal mesafe işi salgından bağımsız olarak da bize yaradı mı acaba, çok hızlı yakınlaştığımız da oluyormuş diye düşünmeden edemiyor.
Mühendislik, mimari, tasarım anlamında sosyal mesafe-çöl sıcağı kombosuna karşı geliştirilmiş güzel çalışmalar gördüm. Bakkal mesela dükkânın kapısını dışarıdan boş kolilerle çevirmiş. Kapıda adeta bir Fransız balkon oluşturmuş. Kendisi de orada attığı sandalyede, açık havada oturabiliyor. Siparişleri içeriden getirip kolilerin üstünden teslim ediyor. Sen de parayı verirken yine kolilerin üzerinden uzanınca böyle Japonya’ya özgü bir kibarlık havası oluşuyor. Karşılıklı eğilerek alışverişimizi tamamlıyoruz.
İşin olumsuz yanıysa 65 yaş üstü vatandaşlara sıcak çarpması uyarısı yapılma dönemi de gelmiş oluyor. Yapıldı da. Bu insanları da biraz daha, “Şunu yapmayın, bunu etmeyin hatta aslında hiçbir şey yapmayın, siz en temizi...” diye aralıksız uyarmaya devam edersek bir noktada hakikaten kafaları atacak diye endişeleniyorum. Hayatımda gördüğüm ülke ve dünya tarihinin büyük olayları listesine bir de ‘65 yaş üstü vatandaş ayaklanması’, ‘İhtiyarlara yer var’ yürüyüşleri gibi şeyler eklenmesi fikri beni büyük korkutuyor.
Diğer taraftan çöl sıcağını evde karşılayınca o sıcak haliyle duvardan sekip sekip yüzünüze bir tur daha çarpıyor ya. O yüzden de sokak kalabalık. Ev sıcak diye sokağa çıkınca gidemediğimiz yerin bir tek parklar ve sahiller olması enteresan bir tablo oluşturuyor ama. Aşağı yukarı aynı miktar insan darlanıp bir hava almaya çıktığı ve parka, bahçeye gidemediği için caddede, sokakta yürüyüş yapmış oluyor. Daha küçük alan olduğu için de sosyal mesafeyi koruyacağım diye herkesin zikzaklar çizmesi tuhaf bir kaygı dansı koreografisi oluşturuyor. Yine de kentte çöl sıcağı keyfinden kaçışın zaten olmadığını göz önüne alınca ben galiba sosyal mesafeli çöl sıcağını mesafesiz olana tercih edeceğim. Ama işte bu güneşle ağız dalaşına girme günlerinden ilkini mayısa kadar geri kaymış bulmayı hiç tercih etmezdim. Erken.
Paylaş