‘Normal’ bir hafta sonu

Kademeli normalleşme dalgasını ıskalamayayım diye sahillerde gönül rahatlığıyla fink atmaya, oturup sakin sakin bir şeyler yemeye çalıştım. Pek verimli olmadı...

Haberin Devamı

‘Normal’ bir hafta sonu

Normalleşmeyi hemen hissetmenin en mantıklı yolu sahile gitmek gibi göründü. Yasak olunca malum, bahsetmiştim, polis bir yandan, zabıta diğer yandan sahili kesiyor. Kolluk kuvvetleri tarafından durdurulmadan su kenarında gezindim. Kendimce yaptığım “Erken gideyim, millet de benim gibi sahile aç, çok kalabalık olur” öngörüm öngörüymüş ama yine de yeterince önü görememiş. Ben 9’da olay mahalline vardığımda saatlerdir orada olan, evden masa, sandalye, koltuk ne varsa getirip çimlerin üzerinde küçük bir salon kurmuş gruplar vardı. Geceden gelip orada kaldıklarından bile şüpheleniyorum. Kapatmaların çoğumuzu normalde üşeneceğimiz şeyleri yapmaya, mesela sabahın 6 buçuğunda kalkıp epey bir eşyayı en yakın deniz kenarına taşımaya sürüklemiş olması da ihtimal dahilinde.

Haberin Devamı

Yasaksız bir günde uzun zamandır yasağa takıldığım için yapamadığım bir şey daha var. Arabayla süpermarkete gidip büyük çaplı aylık alışveriş yapmak.

GİT-GEL MARKET, İKİ SAAT

Kötü bir fikir olduğunun farkındayım. Ama ne kadar kötü bir fikir olabilir ki? Şu kadar olabilir: Arabayla 15 dakika sürmesi gereken yol gidişte 1 saat 10 dakika, dönüşte 50 dakika sürebilir mesela. Sürdü de nitekim. Gitti mi sana iki saat sadece markete git-gel hattıyla! Zaten kontağı çevirdim, sokaktaki birinci köşeyi döndüm, kendimi trafikte buldum. Yani 7 yaşımdan beri günlük bazda köprü geçerim. Köprü trafiğinin köprüye gitmeyenleri bile bağlayacak şekilde başladığını, başlangıç noktasının da bizim sokağın köşesi olduğunu hiç görmemiştim.

Markette de hatırı sayılır bir yoğunlukla karşılaşıp iki saatimi de orada bırakınca günün kullanılabilir kısmının üçte birini zaten yemiş olduk.

Günün kalanında anlamlı bir şeyler yapmak zorundayım artık. Yasaksız günü heba edemem.

Bir yıl sonra hafta sonu sokağa çıkabilir ve bir yerde oturup bir şeyler yiyebilir olunca yiyeyim bari diyerek denemelere başlıyorum. Bu restoran deneyimi denen şeyi neredeyse tüm detaylarıyla unutmak üzereyim. Beni bu hale getiren pandemi, insanları restoranda bir masa için birbirini kesecek hale getirmiş. Herkes ta hafta ortasından yer ayırtmış. Masa bulan beri gelsin. Kahvecide de durum aynı şekilde. Kahveyi elde aldım almasına da sokakta elimde kahveyle kalakalınca hiç normalleşmiş hissedemedim kendimi.

Haberin Devamı

 O kahveyi bitirdikten sonra eve dönüp kös kös oturmayı kendime yediremiyorum. İnat ettim, bir yerde azıcık da olsa oturacağım. Sonunda yasağın kalkmasına bir saat kala kendime oturacak bir masa buluyorum. Gerçi masa ancak illa da dışarıda biraz oturacağım diyenlerin oturacağı bir masa. Çünkü hava soğuk, herkesin bu havaya rağmen bir yerde oturası, şöyle bir hava alası var.

SON MASAYA KALDIK

Bana kalan son masa tentenin ucundaki. Kafam tentenin tam altında olmadığı için ense kısmıma çiseleyen yağmur damlaları düşüyor. Garson sosyal mesafeyi koruyayım diye uzanarak tabakları koymaya çalışıyor. Ben tuza uzanırken masadaki dezenfektana dirseğimle kazara basıp su bardağına dezenfektan damlatıyorum. Bir yandan sürekli bir saate bakma, 34 dakika kaldı, 22 dakika kaldı diye sayma halindeyim.

Haberin Devamı

Sonuçta bir yıl sonra dışarıda iki lokma bir şey yiyor muyum, yiyorum. Yediğimden bir şey anlıyor muyum, anlamıyorum. Şimdi yine haritaya bakıyorum da şehrimizin rengi değişmiş. Bu hafta erken davranayım da rezervasyon yaptıranlar kervanına katılayım dememe gerek kalmıyor böylece. Şimdi ben ayırtırım, sırf ben ayırttım diye yine ful yasak gelir. Hafta sonunu bir yıldır alıştığım ve artık iyi bildiğim şekilde evde kös kös oturarak geçirmek en sağlıklısı sanırım.

Yazarın Tüm Yazıları