Paylaş
“300 metre sonra hafifçe sağdan ilerleyin.” Ben bu navigasyona dayanamıyorum. Arabanın içinde sürekli bir ukalalık, bir ‘bu yolları ben biliyorumculuk’. Çocukken ‘Kara Şimşek’ izler ve ileride “Benim de konuşan bir arabam olsa” derdim. Allah’tan başka şey isteseymişim keşke. Şimdi araba iki dakika sussun diye farının içine bakıyorum.
“Döner kavşaktan sonra üçüncü çıkıştan çık”, “Şurası daha akıcı bence oradan gir”, “Benim dediğim yerden girmedin, 3 kilometre sonra U dönüşü yap, beni bağırtma” deyip duruyor.
Aslında bu navigasyon denen şeyi hiç açmayacağım bana kalsa. Ama kendi inisiyatifinle girdiğin yolda tıkanıklık ya da herhangi bir başka sorun olursa araçtaki bütün yolcular ağızbirliği edip “İşte navigasyonu açsaydın, dinleseydin” diye alttan alta sitem ediyor. Sırf onları dinlemeyeyim diye navigasyon kadınını dinliyorum.
Navigasyonun adını Sema koydum
Kendisine, bir seslendirme sanatçısı olup bir ara ek gelir olsun diye navigasyon da seslendiren arkadaşıma ithafla Sema adını verdim. O “Şuradan dön” dedikçe “Tamam Sema”, “Ya yine beni abuk sabuk ara yollara yönlendiriyorsun Sema” gibi cevaplar vererek, küçük küçük laf yetiştirerek iletişmeye çalışıyorum. Ağız tadıyla kaybolamaz oldum. Arabayla bir yerden bir yere gitmeye dair en büyük zevkim olan ‘kendi yolumu kendim buluyorum, ne kadar da avcı-toplayıcı bir beceri’ duygusunu komple kaybettim.
Bana laf yetiştiren tek şey araba değil. Telefon “Uyanma vakti” diye sesleniyor, Google “Onu mu demek istedin” diye ukalalaşıyor, buzdolabı evriminin ilk aşamalarında, dilimizi tam sökemedi ama olur olmaz ötüp durarak kendince bir şeyler anlatmaya çalışıyor.
Pandemi sürecinde insan görme sıklığımız da azaldığı için eşyalarla muhabbet gayri ihtiyari ilerledi tabii ki. Muhabbete katılmayan eşyalara tasvip etmeyerek bakar oldum.
Geçen pikaba “Herkes konuşmayı söktü, sen hâlâ sus pus oturuyorsun; içine atma, söyleyeceğin bir şey var söyle” derken yakaladım kendimi. Bir onun sesi çıkmıyor ortamda.
Zamanında babaannem televizyonla konuşurdu. Sürekli içeriden “İşte o kadar”, “Hah işte, ben demiştim” gibi sesler gelirdi. Dizi karakterlerinin kararlarına müdahil olmayı hiç bırakmadı. Biz de kikir kikir gülerdik. Etme bulma dünyası işte. Güldüğümden daha beter oldum, konuşmadığım cihaz kalmadı.
Asıl sinir olduğum
arada laf taşımaları
Asıl sinir olduğumsa bunların konuşup durmasından ziyade laf taşımaları. Evde ne konu konuşulsa telefon o konuyu alıp bir yerlere yetiştiriyor, önümüze ilgili Instagram reklamı olarak geri getiriyor.
Sevgili telefon, hane içi konuşmaları gidip üçüncü şahıslara anlatmak, “Bunlar demin elektrik süpürgesi konuştu, isterseniz bir reklam gönderin” diye arkamızdan iş çevirmek yakışıyor mu sana? Şurada yüz yüze bakıyoruz, iyi kötü bir muhabbetimiz var, yapma böyle artık rica edeceğim. Bu arada elektrik süpürgesinin de konuşanını yapmışlar. Evde az sükûnet olsun diye gidip çalı süpürgesi alacağım yerine, o olacak.
Paylaş