Diziler üstüme çok geliyor

Senenin en iyi işlerinin tamamını izlemenin fiziksel ve zamansal olarak mümkün olduğu dönemleri özlüyorum, içerik fazlasına yetişmekte zorlanıyorum. Uzun süreli yeni bir ilişkiye hazır mıyım, inanın bilmiyorum.

Haberin Devamı

Diziler üstüme çok geliyor

Bir arkadaşım geldi, yeni bir diziden bahsetti. Konusunu uzun uzun anlattı. Güzelmiş, ilgimi çekti, “Ben bunu izlerim” dedim. Sonra izlemedim. Ertesi gün başka biri, başka bir dizi anlattı. O da aslında bana oldukça gelir bir konuydu. Ona da “Ben bunu izleyeyim, iyiymiş” dedim. Sonra eve gidip izlemedim.

Bir zamanlar hastası olduğum malum evrenin yeni dizilerinden birini açtım, birkaç bölüm baktım. Sonra bütün karakterlerin ta çocukluğumda izlediğim filmlerdeki karakterlerin küçüklüğü, babası, dedesi falan olduğunu görünce sıkıldım, kapattım. Bir süredir de düşünüyorum. Çok fazla içerik var hocam. Gerçekten bu kadar diziye, bu kadar belgesele, bu kadar filme ihtiyacımız var mıydı; emin olamıyorum.

Bir zamanlar sinemaya gelen her filmi izlemek, dünyada o yıla damgasını vuran bütün dizileri yakalamak mümkündü. Çok da eskiden
bahsetmiyorum. Mesela 2012’de ne var ne yoksa yetişebiliyorduk. Bütün iyi diziler, filmler, müzikler yetişilebilir miktardaydı.

Son zamanlarda ‘mutlaka izlememiz gereken’ içerik sayısında ciddi ve hızlı bir artış yaşandı. Her yıl en az dört-beş tane yeni ‘mutlaka izlenmesi gereken’ dizi çıkar oldu. Önceki yıldan sezonları devam edenleri de ekleyince bu hıza yetişebilmek için diğer bütün ilgi alanlarını bir kenara bırakıp sadece dizi karşısına oturmayı gerektiren bir tablo oluştu. Yani bakın biz medya çalışanları, bu içerik tüketme işinin bir kısmını görev tanımımız içine yedirebiliyoruz. Lakin biz bile yetişemez olduk.

Haberin Devamı
“Çok fazla içerik var hocam. Gerçekten bu kadar diziye, belgesele, filme ihtiyacımız var mıydı; emin olamıyorum.”

Sektörün hızı beni dışarı attı

İşin aslını isterseniz, zamanla, başladığım dizilere devam etmek benim için bir sorumluluğa dönüştü. ‘Yeni bilmem ne dizisi gelmiş, izlemek istiyorum ama elimde dört dizim var. Onlardan birini hızlıca bitireyim de yerine bunu alayım’ gibi şeyler düşünmeye başladım. Rakamlar da bu içerik bombardımanını doğruluyor. The Guardian’ın haberinden alıntılıyorum: 2009’da dünyada 7 milyon kişi Spotify kullanıyordu. 2014’te bu rakam 60 milyona zıpladı. 2009’da ergen YouTuber Fred 1 milyon aboneye ulaşan ilk kanal sahibi olmuştu. Bugün günde yüzlerce kanal o barajı geçiyor. 2010’da her ay dünya çapında piyasaya çıkan podcast sayısı 1.500’ken bugün bir podcast denizinde yüzüyoruz.

Bunun belli bir sonucu oluyor ve bana has değilmiş gibi geliyor. Bir diziyi iki bölüm izliyor, en ufak bir sorunla karşılaşırsam bırakıyorum. Bu, dizide sevmediğim bir sahne, aplikasyonda bir problem ya da elektrik kesintisi olabilir... İnsan bir diziye kalıcı olarak bağlanırken evlenme kararı alır gibi ince eleyip sık dokuma noktasına geliyor. Sonuna kadar gideceğinden şüphelendiğiniz bir beraberliğe bir, iki ya da üç bölümlük zamanınızı vermek istemiyorsunuz.

Ayrıca bana göre son beş-altı yıldır bütün diziler, TV filmleri birbirine benziyor. Üç aşağı beş yukarı aynı görsel dil, benzer hikâyeler... “Sonuçta madem aynı şeyi tekrar izleyeceğim, iyi olduğunu bildiğim, sevdiğim şeyleri izlerim” deyip, gidip daha önce izlediğin şeyi tekrar açıyorsun. Sektördeki bu coşkulu büyüme beni izleyici olarak sektörün dışına tamamen attı, atacak diyebiliriz yani. Bu da böyle bir derdimdir.

 

Yazarın Tüm Yazıları