Paylaş
“Bir cumartesi sabahı zurnayla uyandın mı hiç, çılgın gibi koşarak duvara kafa atmak istedin mi hiç?” Tam açılmadan önceki son cumartesiye başlangıç cümlem bu. Neden? Çünkü yan binadan davullu zurnalı kız alıyorlar. Daha önce de şehrin ortasında, apartman içinde saatler süren davullu zurnalı seremoniler yapılmasını ne kadar sevdiğimi, bu geleneklerin her koşulda yaşatılmasını nasıl kalpten desteklediğimi söylemiştim. Çünkü daha önce de olmuştu. Muhtemelen aynı komşumdu. Şimdi ikinci kızını evlendiriyor. “Allah bir yastıkta kocatsın” temennilerime “İnşallah bir kızı daha yoktur” dualarımı da ekliyorum. Tepki versek bir şey kazanılmıyor, sadece kendini gerdiğinle kalıyorsun, artık biliyorum. Kaldı ki sesim muhtemelen zurnanın tatavası içinde kaybolur gider. Zaten kendimi zor duyuyorum.
Düğün, dernek, aldım, verdim merasimi bitince biraz kafa dinlerim diye umuyorum ama olmuyor. Çünkü onu müteakip evin içine bangır bangır elektrogitar doluyor. Müzisyen bir komşum hafta sonları bazen böyle evde ‘jam session’ yapar. Bugün onun da günüymüş. Sorun değil, zurnadan sonra bayağı rahat tahammül edilebilir bir ses.
Bir saat falan o devam ediyor. Biter bitmez bu sefer salonumuzda çeşitli Türkçe pop şarkılarının teknoyla harmanlandığı küçük çaplı bir DJ performansı hâkim. Bu da başka bir coşkun komşu. Anlayacağınız ev bu hafta sonu ev değil, adeta bir performans salonu. Bir şov bitiyor, diğeri başlıyor.
Akşamı böyle ediyoruz. Gece seansında bambaşka bir performans var. Gençler sokaktaki banklarda eğlenceye geçmiş. Geçsinler, ne güzel. Lakin şöyle bir sorun var. Toleransı yüksek bir kişi olmama rağmen bünyemden atamadığım bir huyum var. Gecenin 2’sinde, tamamı mesken olan sokakta, saatler süren bağıra çağıra şarkı söylemeli eğlencelere de gıcık oluyorum. Ama ne zaman daha çok gıcık oluyorum biliyor musunuz? Böyle ‘Karlı Kayın Ormanı’ falan gibi sol tandanslı şarkılar söyledikleri zaman. DJ’lik seven ama yeteneği olmayan komşum aynı saatte ‘Cennetten Çiçek’ tekno edisyonu bağırtınca o kadar delirmiyorum. Çünkü onun tıyneti o. Ama kendinden başka hiç kimseyi iplemeyen bünyeler bir de kendini solcu zannedince büyük yükseliyorum.
Gürültü var diye polis çağırmayı da kendime yediremediğim için, içimden 17 bine kadar sayarak sabırla bekliyorum. Bir noktada bu arkadaşların eğlencesi de bitiyor. Gidip yatıyorum ve anında manyakça bir tangırtıya geri kalkıyorum. Sokakta üç kurye motorlarıyla yokuştan çıkma yarışı yapıyormuş. Bir tatlı rekabet, bir tatlı coşku... ‘Gençlerimiz eğlendi, emekçi kardeşlerimiz eğlenmesin mi, tabii...’ diyerek 2 bine kadar daha sayıyorum. Gece rüyamdaysa dünyaya bir daha geldiğimi ve eğlence dendiğinde kabile davranışları sergilemeyen bir toplumda yaşadığımı görüyorum.
Paylaş