Paylaş
Ben aslında karanlıkta kalkmanın çok da yabancısı değilim. Ya da eskiden değildim. Ortaokul, lise yıllarım boyunca evle okulu Boğaz Köprüsü ayırırdı. O dönem sabah köprü geçmenin de kuralları vardı. 7’den önce köprüye girersen geçersin, beş dakika bile olsa sonra girersen o geçiş 1.5 saati bulur.
Okul servisi de ilk beni alırdı. Sabah 5.45’te kapının önünde olurdum. En azından fiziksel olarak. Beyin fonksiyonlarım ben servise bindikten bir 10-15 dakika sonra evden çıkıyordu. Son günlerde sabahları camdan bakarken hep o günleri hatırlıyor, adeta çocukluğuma dönüyorum.
“Gecenin en karanlık anı sabaha en yakın andır” denir ya. Bu söz aklımda dönüp duruyor. Zamanla doğruluklarını kaybeden karizmatik laflar listesi yaparsam en tepeye kendisini yazacağım. Çünkü bırak şafak sökmeden önceki anı, teorik olarak şafak söktükten sonra bile karanlık tam performans devam ediyor.
Sabahları yatakta gözümü açıyorum, “Ha daha sabah olmamış, erken gözümü açmışım” diyorum ve her seferinde yanılıyorum. Sabah ne kelime, saat 8’i geçmiş. Bir havanın, bir de benim bundan haberimiz yok.
Köpeğim de kalkmıyor
Kalkıp köpeğe hadi dışarı çıkalım yapıyorum. Hayvan bana “Gece gece niye sokağa çıkıyoruz” diye bakıp yatmaya devam ediyor. Kaç kere çemkirdim kendisine “Benim seni değil senin beni kaldırman lazım sabahları” diye, o da kendince “Sabahı kim kaybetmiş de biz bulalım, yat geri yat” cevabını verdi. Mümkün olsa “Abi ben sabahları tuvalete gitmekten vazgeçtim, akşam gideriz boş ver bu kör karanlıkta ne işimiz var sokakta” diyecek.
Devlet sokağa çıkma yasağını değiştirse, sokağa mecburi çıkılacak, evde oturana ceza var yasası çıkarsa yine de çıkmak istemeyeceğin şartları oluşmuş durumda.
Bir de bazı sabahlar kalkıp işi şakaya vurabiliyorsun. “Ya şu hale bak, gece gece işe gidiyoruz” diyorsun, kahve koyarken “Ben karanlığın içine yeterince uzun bakarsam o da benim içime bakar” gibi afyonu patlamamış felsefelere giriyorsun vs. Ama bu da sürdürülebilir değil. İnsan arka arkaya 80 sabah boyunca “Tamam ya büyütülecek bir şey değil, hepi topu karanlık işte” deyip geçecek pozitif bakış açısını yakalayamıyor. Misal ben birkaç gündür “Vampir miyim lan ben, vampir miyim!” diye homurdanarak çıkıyorum yataktan. Üstüne üstlük vampirliğin karanlıkta gezme kısmı bize kilitlenmiş ama sonsuz yaşamdan hiç ses yok maşallah.
Tasarruf edecektik!
Özetle çok acayip tasarruf edeceğiz beklentisiyle gelen kış sabahlarını gece tadında yaşayalım uygulaması daha kışın yarısına bile gelmediğimiz şu günlerde benim pilimi bitirdi. İnce ince sinir sisteminden yemeye başladım. Nitekim tam da bu sebepten İskandinavya’da yaşayan bir arkadaşımın “Biz burada hep öyle yaşıyoruz, Akdenizliler pek dayanıklı değil” demesine çok sert çıktım. Norveçli balıkçıların el kreminden tasarım mobilyacının köftelerine uzanan geniş bir yelpazede İskandinavya’ya dair ne bulduysam saydım, sövdüm.
Bizim buralarda sabah demek kapının önündeki ağacı görebilecek kadar ışık olması demekti, evin içinde hareket ederken evdeki diğer insanlarla çarpışmamak demekti. Böyle de kalmasını istiyorduk. Olmadı maalesef, işe şafak operasyonuna çıkmış dağ komando taburu gibi gidiyoruz.
Paylaş