Paylaş
- Her zaman en saçma ihtimalleri düşünerek yola çıkmak gerektiğini öğrendim. Mesela sokakta başından geçen günlük vakalar üzerinden birtakım şakalar yapmaya çalışacaksan, “Ya bir aksilik olur da sokağa çıkamazsam” diye de düşüneceksin. Bir B planın olacak. ‘Bizim salonun halleri’ falan gibi mesela. Senenin uzun bir kısmında hava dediğini ya camdan ya da fonda bir gerilim müziğiyle aldık. Neyse ki sokağın tamamı bir acayip ruh halindeydi de az da çıksak her seferinde başımıza tuhaf bir şey geldi.
- Yılın bir noktasında iş değiştirme durumum oldu. İşe giriş evraklarını vermek için ofise gittim. Ertesi gün karantina geldi. Yeni başladığım yere bir daha adım atamadığım gibi beraber çalıştığım insanlarla da ekran üzerinden tanıştım. İlk defa yüz yüze gelmemiz için 2.5 ay beklemek gerekti. Birbirimizin bacakları olduğunu görünce şaşırdık. Uzun bir süre birbirimizi sadece üst vücut kadrajında görmüştük. Buradan şu dersi çıkardım: İnsanları iki boyutlu değerlendirmemek, alan derinliğiyle görmek lazım.
- Sadece ev ve market arasında hareket ettiğim dönemde tıraş olmama gerek kalmadı hissine kapıldım. Bunu alışverişe üç gün arka arkaya aynı svetşört ile gitmeyle taçlandırdım. Kapüşonu da kafama geçirince markette üniversite öğrencisi zannedilir ve “Ne istedin canım” şeklinde hitap edilir oldum. Hırpanilik açısından yeterince kendimi salarsam genç gösterdiğim sonucuna vardım. Buradan “Yaş sadece bir sayıdır, insan hissettiği ve kapüşon taktığı yaştadır” gibi bir farkındalık edindim. Sürdürülebilir bir genç kalma yöntemi değil gerçi. O yüzden farkındalığı da beni bir süre heyecanlandırdıktan sonra söndü.
- Aşırı tüketimin gerçekten o şeyden bir süre sonra bir daha yüzünü görmek istememecesine bıkmana sebep olduğunu öğrendim. Mesela ben dizi formatından neredeyse komple baydım. Bir dizi daha görmeye, izlemeye takatım kalmadı gibi oldu. Hikâyesini üç, bilemedin altı bölümde anlatıp bitiremeyene tahammülüm yok noktasına geldim. Sonra bu bölüm sayıları da fazla geldi, hikâyeler maksimum 3 saat içerisinde anlatılıp bitirilecek, yoksa ben yokum diye tutturdum. Birkaç hafta dizi işine komple es verdim, dizi formatı detoksuna girdim de tekrar makul ölçekte dizi izleyebilir oldum.
Teneffüs yok mu teneffüs?
- Hem her iş ofise gitmeden oluyormuş hem de hiçbir iş ofise gitmeden olmuyormuş. Bu da bu yılın bana gösterdiği insan kaynakları vecizesi oldu. Bir kere evde olunca daha çok çalışıyorsun. Şunu da halledelim, hazır evdeyken aradan çıkaralımlar bitmiyor, evin kendi işleri üstüne biniyor, biriyle iş için kavga edeceksin, çevrimiçi olarak aynı tadı vermiyor. Yüz yüze gelemeyince de soğuyorsun, tonla dert. Ayrıca aile içi ilişkiler asker ocağı ilişkileriyle tuhaf paralellikler göstermeye başlıyor. Ordugâhın kantini sayılabilecek hane mutfağındaki son topkek için kavga etmekten tut, birbirine mıntıka temizliği kitlemeye kadar uzanan durumlar oluşuyor. Ofissizlik ev içi iletişime “Devrem”, “Toprağım” gibi hitap kelimelerinin eklemesini an meselesi yapıyor.
Sağ olsun bu yılın tüm sunduklarından bazı dersler çıkardık. Önümüzdeki yıldan genel beklentimse bu kadar eğitici, öğretici bir yıl olmaması. Teneffüs gibi bir şey ayarlanabilirse hatta, o daha bile güzel olur.
Paylaş