Paylaş
Bu da yöneticileri öfkelendirirdi. Aradan geçen yıllarda barajlar yapıldı. 1950’lerde 2-3 milyon ton olan buğday üretimi 20 milyon tonun üzerine böyle çıktı. Ama geçen zamanda kent ağırlıklı bir yapı oluştu. Şimdi yağmur yağmayınca kentler susuz kalıyor. Artık kentler de yeni barajları bekliyor...
Artık sadece çiftçiler değil kentliler de yağmur bekliyor…
Geçenlerde bir toplulukta hem siyaset hem de kuraklık konuşuluyordu. AK Parti’ye fazla muhabbet duymayanlardan biri, “Seçimi kazandılar ya, artık suları keserler görürsünüz” dedi kendisini dinleyenlere.
Yağmurun yağmasının veya yağmamasının seçimlerle ilgisi olmadığını anlatmaya çalışanlar çıktı bu konuşana. Bu sırada ben de uzun yıllar önce rahmetli Fuat Adalı’nın bana anlattıklarını hatırladım.
Demokrat Parti iktidarı dönemindeyiz. Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya bağlıdır ve Genel Müdür de Fuat Adalı’dır. 1955 yılı kurak geçtiği için, ürün düşük alınmış ve döviz sıkıntısı yaşayan Türkiye buğday ithal etmek zorunda kalmıştır.
Baraj yapacağız
Başbakan Menderes ve Yardımcısı Zorlu, Meteoroloji Genel Müdürü Fuat Adalı’dan yağışların durumu hakkında bilgi almaktadırlar. Adalı kuraklıkla ilgili rakamlar vermeyi sürdürünce Menderes sinirlenir, Adalı’ya “Bu böyle olmuyor Fuat Bey” diye çıkışır. Fuat Adalı da, Anadolu iklimini ve 1925-28 arasındaki kuraklığı hatırlatır Menderes’e,
- Beyefendi bu topraklarda üç yıl yağmur yağarsa bir yıl kuraklık olur. Osmanlı tarihine bakın. Kurak yılların ertesinde ordu sefere çıkar ve talan yapar, der.
Menderes sinirli sinirli sorar:
- Peki bu durumda ne yapacağız?
Adalı “Baraj yapacağız efendim” diye cevaplar bu soruyu.
Toplantı bitince Zorlu dışarıda Adalı’ya, “Beyefendiye yağmurun yağacağını söyleseniz olmaz mıydı?” diye çıkışır.
Bana bu anısını nakleden Fuat Adalı’yı şimdi rahmetle anıyorum.
Kısacası yağmur bazen yağar bazen yağmaz bu coğrafyada. Çözüm Adalı’nın da söylediği gibi baraj yapmaktır. Ayrıca hem barajlar yapıldı, hem traktör ve gübre girdi tarıma.1950’lerde 2-3 milyon ton olan buğday üretimi 20 milyon tonun üzerine böyle çıktı.
Ama şimdi sade kırsal kesimin tarıma dönük insanları değil, kentler de bekliyor yağmurla gelecek suyu. Barajlar sade tarım alanlarını sulamak için değil, kentlilerin kullanımına dönük olarak da daha fazla yapılmak zorunda.
ŞAKA
Solda birlik sağlamlaştı…
22 Temmuz seçimlerinde, DSP kontenjanından seçilen 13 milletvekili, önceki gün CHP’den istifa etti. İstifalarla birlikte CHP’nin TBMM’deki sandalye sayısı 99’a düştü.
Bu durumu değerlendiren CHP yönetimi herhalde “DSP’lilerin ayrılması ile daha da güçlendik. Böylece ‘solda birlik’ kalıcı hale geldi” içerikli bir rapor da hazırlatır.
Nerede o eski hovarda çiftçiler…
Marshall Planı ile ilk Amerikan yardımı Türkiye’ye gelince, tarıma da traktör girdi. Türk ve Amerikan yetkililerinin katıldığı törenlerle, Massey-Harrison marka traktörler çiftçilere dağıtılırdı 1950 öncesi ve sonrası yıllarda.
Bu traktörlerle tarımda sade üretim artmadı. Kentlilerin hemen “Hacı ağa” damgası vurdukları tarım zenginleri de çıkıverdi ortaya. Bunların prototipi, traktörünü Adana barlarının kapısına park edip, konsomatris kızlara para saçan çiftçilerdi.
O günlerden kalma çok kısa ama çok veciz bir söyleşiyi hala hatırlıyorum.
Pamuklarını paraya çeviren çiftçi, bardan bir kız almış. Onu bir otele götürmüş. Otelin odasındaki banyo küvetinişampanya ile doldurup, kızı şampanya ile yıkamış.
Bir gazeteci de bu çiftçiyi bulup, “Neden böyle yaptın?” diye sormuştu.
Hovarda çiftçinin cevabı tek cümlelikti:
- Parası olan yir!
Yıllar geçip dünyayı tanıyınca bu tür hovardalıkların, sadece traktör sahibi olan Adanalı çiftçilere özge bir davranış olmadığını öğrenmiştim.
Örneğin Amerikalı çiftçi de kente gelip, bir bar kızını şampanya ile doldurduğu küvette yıkamış. Ama bu çiftçi İskoç asıllı olduğu için, hasisliği had safhadaymş.
Kızı şampanya ile yıkadıktan sonra küvetteki şampanyaları yine şişelerine doldurmuş. Ancak küvetteki şampanya bir şişe fazla çıkmış bu defa.
Paylaş