Toplumumuzda ‘kararlılıkların sarsılması endişesi’ çok yaygın

Acaba bizim problemlerimiz dinleme yeteneğimizin körelmiş olmasından mı kaynaklanıyor?

Haberin Devamı

Televizyon açık oturumlarında bunun yansımalarını sık sık görüyorum.

Katılımcılardan biri konuşurken, bakıyorum bir diğer konuşmacı söylenenleri dinlemek yerine, sıra kendisine geldiği zaman ne söyleyeceğini hatırlamak için önündeki notları harıl harıl okuyor.

Ama bu durumun yansımaları televizyon açık oturumlarında kalmıyor.

Diyelim ki bir güncel siyasi konu hakkında bir arkadaş topluluğu içinde tartışıyorsunuz. Siz kendinizce savlarınızı seslendiriyorsunuz. Karşınızdaki de kendi savını seslendiriyor.

Bundan sonra diyalog yoluyla, gerçeği veya daha doğru olanı yakalamaya çalışmanız gerekmez mi?

Ama öyle olmuyor.

 

Çoklu monologlar

 

Haberin Devamı

Siz dinlediklerinizden de esinlenerek konuyu açmaya çalışıyorsunuz. Karşınızdaki ise ilk söylediklerini tekrar ediyor. Sıra size geldiğinde daha değişik kanıtlarla savınızı desteklemeye çalışıyorsunuz. Karşınızdaki sözü aldığında yine ilk söylediklerini tekrarlıyor.

Hani 28 Şubat post-modern darbesi sırasında Taha Akyol, Batı Grubu’nun toplum mühendisi olmaya hevesli subaylarından birine “Neden sosyologlara danışmıyorsunuz?” diye sorduğunda “Kararlılığımız sarsılmasın” diye cevabını almış ya…

Genel olarak insanlarımızda böyle bir “kararlılık sarsılması endişesi” var sanki.

Oysa “konuşmak” ile “dinlemek” ayrılmaz ikililerdir.

Çok uzun yıllar önce Beyoğlu’ndaki Pasaj’ın bir meyhanesinde bir arkadaş grubu ile biralarımızı içiyorduk. Henüz 20’li yaşlara girmek üzereydik.

 

Nara atma mekanı

 

Bir arkadaşı bira çarpmış olmalı ki, oturduğu yerden “Hayda, hoyda” diye naralar atmaya başladı. Biz tam “Ne yapıyorsun?” diye duruma müdahale edecekken, bir garson geldi yanımıza,

- Burada nara atamazsınız, ben sizi nara atılan yere götüreyim, dedi.

Hepimiz masadan kalktık. Nara atan sarhoş arkadaş önde, garsonun peşine düştük. Meyhanenin köşesindeki bir kapıdan geçip, dar merdivenlerden bir mahzene indik. Bu mahzende bizim arkadaş gibi biranın ölçüsünü kaçıran 2-3 kişi, duvarlara karşı naralar atıyorlardı.

Haberin Devamı

O gün, o meyhanenin “nara atma mekanı” olduğunu da öylece öğrenmiştik.

İşin güzel tarafı, bu naralara karşı duvarların sessiz kalmaları vehiç cevap vermemeleriydi.

Bugün karşımda veya televizyon ekranlarında “dinleyerek cevap verme özürlü” insanları gördükçe, hep o meyhane mahzeninin duvarlarını hatırlıyorum.

Tabii bu arada “diyalog” kavramının anlamını karşıdakinin her şeye “evet” demesi zanneden bilgi özürlüler veya ego-manyaklar da var.

 

Bereket temel var

 

Bunları genellikle miting meydanlarında kalabalıklara karşı konuşanlar arasında görebiliriz.

Ellerine mikrofonu alıp, eser savururlar.

Kürsüden inince de “Halkla diyalog kurdum” derler.

Bu listeye bir de, yabancı dil bilmedikleri halde, Türkçe kelimeleri bağırarak söyledikleri takdirde yabancıların da söylenilenleri anlayacağını sananları eklemek gerekiyor.

Haberin Devamı

Bereket bu gibi durumlarda Temel devreye giriverir.

Bu Temel Londra’da Thames Nehri kıyısında yürürken, boğulmakta olan bir İngiliz’in sularla boğuşurken, “Help, help” (imdat, imdat) diye bağırdığını duymuş. Şöyle bir bakmış sudaki İngiliz’e,

- İngilizce öğreneceğine yüzme öğrenseydin bunlar başına gelmezdi, deyip yürümüş.

 

Esop hikayelerini özlemediniz mi?

 

Esop hikayelerini unuttuk. Hatırlamamızda fayda var.

Bir köle olan Esop’un efendisi Ksantos, akşam yemekte konuklar olacağını ve en iyi yemek neyse ondan yapılmasını emreder. Akşam sofraya dil gelir. Haşlama, kızartma, ızgara dilden başka yemek yoktur.

Konuklar gidince efendisi Esop’u azarlar ve “En iyi yemek dil midir?” diye çıkışır.

Haberin Devamı

Esop da “Dil ilmin anahtarı, dostlukların harcı, hukukun güvencesi, anlaşmanın aracıdır. Dilden değerli ve iyi bir başka şey yoktur” cevabını verir Ksantos’a.

Bir başka akşam da, ev sahibinin pek hoşlanmadığı konuklara, Esop yine dil yemekleri yapıp ikram eder. Ksantos bunun nedenini de sorunca şu cevabı verir Esop:

- Dil bütün kavgaların nedeni, yalanın ve tezviratın aracı, dalkavukluğun veriyanın icracısıdır. Dilden daha kötü bir şey yoktur.

 

Yazarın Tüm Yazıları