Paylaş
Şimdi herkes, yeni hükümeti oluşturmakla görevli Tayyip Erdoğan’ın, kimlerin başına kuş konduracağını tahmin etmeye çalışıyor.
Eski Galatasaraylılar “Petit Suat”ı hatırlar. Minnacık, hep hareket halinde ve sürekli ya servet, ya da mevki bekleyen tatlı bir uçuktu Petit Suat… Galatasaray Liseliler ona yardım ederlerdi.
1965 başında Yılmaz Çetiner’le birlikte Ankara Palas’ın lobisinde oturuyorduk. Petit Suat her zamanki telaşı içinde yanımıza geldi ve “Gördünüz mü olanları?” dedi bize.
Sonra anlattı olanları.
İnönü Başbakanlıktan istifa edince Cumhurbaşkanı Sunay, “Bana Suat Bey’i bulup getirin, onu başbakanlığa atayacağım” demiş. Çankaya’nın görevlileri her yerde Petit Suat’ı aramışlar. Onu bulamayınca da o zaman Senato Başkanı olan Suat Hayri Ürgüplü’yü Çankaya’ya götürmüşler. Petit Suat’ın yerine o Başbakan olmuş.
Petit Suat’ı dinledikten sonra “Üzülme ileride cumhurbaşkanı olursun” diye teselli etmiştik.
Çıkmak ve düşmek
Aslında bakan olmak falan hoş şeydir ama bakanlıktan düşmek hiç de hoş değildir.
Vehbi Koç hep, Ankara’da kiracısı olan Saffet Arıkan’ı anlatırdı. Saffet Arıkan bakan olunca evi dolar taşarmış, bakanlıktan düşünce de yapayalnız kalırmış.
Osmanlı’da ise devlet kuşunun somut karşılığı“Sadaret”ti.
Von Moltke “Türkiye Mektupları”nda, bir kez Sadrazam da olan Hüsrev Paşa’yı anlatır. Hüsrev Paşa, reformcu Padişah 2’nci Mahmut tarafından göreve getirilince redingot giyer, fes takarmış. Gözden düşünce de, Boğaz’daki yalısına kapanır, sarık başında, entarisi sırtında bağdaş kurup nargile içermiş.
Sadi Irmak 1974’te hükümet kurarken bana da Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olmamı teklif etmişti. Ben gazeteci kalacağım diyerek teşekkür edip, hayır dedim. Bunun üzerine “Bari bana bakan adı ver” dedi. Ben de Prof. Nermin Abadan’ı bakan yapmasını önerdim. Elindeki kağıda eski harflerle “Nermin” diye yazdı. Turhan Feyzioğlu, bu Nermin’i bakanlar kurulu listesine “Nermin Neftçi” olarak geçirmiş.
Yani bakan atamak konusunda böyle bir deneyimim de oldu geçmişte.
ŞAKA
‘Yağdır mevlam su’ dediler ve ıslandılar…
Bir gazete haberine göre, pazar günü İstanbul Gaziosmanpaşa/Boğazköy’de yaklaşık 250 kişinin katıldığı yağmur duasının ardından yağışın başlaması ve şiddetini artırması üzerine, herkes kapalı yer bulmak için kaçışmaya başlamış. Meteoroloji Genel Müdürlüğü de ertesi gün için İstanbullulara yağmur müjdesi vermiş...
Bu durumda yapılabilecek tek şey, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nü, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlamaktan başka ne olabilir?
Ya sürücü değil de araç alkollüyse…
Amerika’da bir üniversitede öğretim üyeliği yapan bir Türk kadının başına gelenleri anlattılar geçen gün. Bu kadın, Brezilya’daki bir bilimsel toplantıya katılmak için öğretim üyeliği yaptığı fakültenin dekanıyla birlikte Sao Paulo’ya uçmuş.
Gündüz toplantıya katılıp, konuşmalarını yapmışlar. Akşam da toplantı dolayısıyla düzenlenen yemeğe katılmak için, kiraladıkları otomobile binmişler.
Ancak Türk kadın otomobile binince ürkmüş. Çünkü direksiyon başındaki dekan, buram buram alkol kokuyormuş. Sarhoş bir Amerikalının ne tür taşkınlıklar yapabileceğini kestiremediği için, ürkerek oturmuş şoförün yanındaki koltuğa.
Sonra dikkat etmiş ki, dekan da kendisine endişeli gözlerle bakıyor.
Araç hareket edince dekan bizim hanıma dönüp, “İçkinin ölçüsünü erken kaçırmışsınız” demiş. Bunun üzerine bizimki sinirlenmiş, “Asıl siz kaçırmışsınız ölçüyü, leş gibi alkol kokuyorsunuz” demiş dekana.
Dekan arabayı durdurmuş. İkisi de araçtan dışarı çıkmışlar. O anda koku kesilmiş.
Meğer alkol kokan şey benzin yerine alkolle çalışan arabaymış. Alkolle çalışan Brezilya otomobiline ilk defa bindikleri için, birbirlerini kokunun kaynağı sanmışlar.
Önceki gün Japon Nissan otomobilleri için üretilen bir aygıtın haberi geçti ajanslardan. Buna göre vites koluna yerleştirilen aygıt, sürücünün avucundaki teri ölçüyormuş. Sürücünün alkollü olduğunun belirlenmesi halinde, alarm çalıyor ve uyarı mesajı devreye giriyormuş.
Acaba araç alkollü olduğu zaman bu aygıt ne yapacak?
Paylaş