Siz gözünüzü kapatınca Türkiye gerçeği yok olmaz ki…

Unutmayalım ki her kör satıcının bir kör alıcısı vardır.

Haberin Devamı

AK Parti’nin iktidar ve Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasına öfkelenen ve öfkelerini ağır ifadelerle seslendirenler, nasıl kendileri ile aynı şeyleri düşünenler tarafından alkışlanıyorsa, AK Parti’nin iktidar ve Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasından mutluluk duyanların söyledikleri de, çok önemli bir kitle tarafından (en az seçmenlerin yüzde 46’sı) tarafından alkışlanıyor.

Üstelik Türkiye eski Türkiye değil.

Eski Türkiye’de kamunun ve belirli sermaye kesimlerinin elindeki merkez ve tek sesli medyabir kişiye taktı mı, o kişinin işi bitikti. Aynı şekilde bir siyasal hareket merkez ve tek medya tarafından şu ya da bu şekilde manşetlerden damgalandı mı, o hareket yok olurdu.

Gerekirse rakip gazeteler ortak manşetlerle bile çıkmaz mıydı?

Yeni Türkiye çok farklı.

Haberin Devamı

Bunu son seçimde de bir kez daha görmedik mi?

Daha önceki 2002 seçimlerinde de görmüştük bu gerçeği. Ama unutmuştuk.

Belirli televizyon kanallarını izleyip, belirli gazeteleri okuyanlar için, 2002 seçimlerinde değil AK Parti’nin iktidar olması ihtimali, bu partinin bir şey olması bile mümkün değildi.

 

Merkez paylaşıldı

 

Son 22 Temmuz seçimlerini de, belirli kesimler “CHP-MHP koalisyonu” beklentisi içinde izlemediler mi? Tarhan Erdem’in anketlerine aynı kesimler “Hadi canım sen de” diye tepki göstermedi mi?

Yeni Türkiye gerçeğinin eskisinden en önemli farklarından biri, kitle iletişim araçlarında da çok sesliliğin egemen olmasıdır. Başka bir deyişle medyada da “merkez” paylaşılmış ve çok seslilik gelmiştir.

Eğer sadece sizin var olduğunu düşündüğünüz Türkiye’yi anlamak istiyorsanız, eskisi gibi, izlediğiniz tek medyaya takılırsınız. Erdoğan’ı başbakanlığa, Gül’ü cumhurbaşkanlığına layık görmezsiniz.

Ama eğer “Türkiye gerçeği”ni anlamak istiyorsanız, bakış ve izleme açılarınızı genişletmeniz kaçınılmaz bir gerektir. Bunu yapabilirseniz görürsünüz ki, Erdoğan’ı veya Gül’ü en ağır ifadelerle yerenleri de, arkalarında geniş kitleler bulunan medyalar daha ağır ifadelerle yeriyor.

 

Haberin Devamı

Yürek ve beyin

 

“Bütün bu durumlardan ne çıkar” derseniz…

Demokrasi rakiplerin düşman kamplarda yaşadığı ve biri kazandığı zaman diğerinin yok olması gereken bir sistem değildir. Bunu böyle sunmaya çalışan medya, hem ülkesine hem de demokrasiye kötülük yapar.

Neticede görüyoruz ki, yeni Türkiye’yi anlayan ve bu Türkiye’yi istikrarsızlığa sürüklemek yerine hizmete yönlendirmek isteyenlerin oranı seçmenin temsili açısından yüzde 80’e ulaştı. Cumhurbaşkanı seçimine, CHP dışındaki bütün partiler ve milletvekilleri katılıyor. Yani 367 komedisi geride kaldı.

İktidar yanlış yapınca tabii ki eleştirilecek.

Ama kurulacak hükümet de, seçilecek cumhurbaşkanı da, tüm Türkiye’nin meşru hükümeti ve cumhurbaşkanı olacaktır.

Haberin Devamı

Seçenleri ve seçilenleri aşağılayıp, onları yok saymak, “yüreklilik” değil “beyinsizlik”tir.

ŞAKA

Gidecek yerim mi var…

Gazete yazarı Abdullah Gül için “Benim cumhurbaşkanım olmayacak” diyor. Başbakan da “Onu diyebilen insanın önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkması lazım. Git nerede kimi istiyorsan seç” diye tepki gösteriyor.

Peki biz ne diyoruz bu durumlara?

- Durdurun dünyayı inecek var!

Risotto krizinde kim haklı?

İçişleri Bakanı Osman Güneş’in Bodrum’daki bir davette kendisine ikram edilen İtalyan lapası “risotto”da şarap olduğunu öğrenince gösterdiği tepki günlerdir tartışılıyor.

Bakan Güneş, "Yemeği ilginç bularak, garsona nasıl yapıldığını sordum, yemeğe şarap katıldığını belirtince neden bunu söylemediklerini sordum. Bu benim kişisel tercihim. Medeni bir ülkede herkesin tercihime saygı duyması gerekir" diye açıklama yaptı.

Haberin Devamı

Bu konuda bana göre en sağlıklı yorum da, Akşam’da Oray Eğin’den geldi. Şöyle yazmıştı Oray Eğin:

- İnançlı bir insan, dininin kurallarına göre alkolü reddediyorsa, bu onun hayat tarzıysa ona alkolü dayatmak olmaz. Birisi risotto yediği ve içinde alkol olduğunu öğrendiğinde tepki gösteriyorsa o insanın bu tepkisinin haklı tarafları var. İnancına ve tercihlerine saygı duymak zorundayız.Şayet risotto tepkisini anlamaz, risotto’yu ona dayatmaya kalkarsak da yarın öbür gün alkolü yasaklamak isteyen zihniyetin de yolu açılmış olur.

 

Yazarın Tüm Yazıları