Paylaş
Küçük Prens adama “Bu yıldızları deftere yazınca ne oluyor?” diye sorar ve şu cevabı alır:
- Yıldızları deftere yazınca onlar benim oluyor!
Turgut Özal’ın “serbest kur”u ve daha sonra “konvertibilite”yi getirmesine kadar, bizim Merkez Bankası’nın odalarında da, doların, sterlinin, frankın değerini Ankara’da belirleyeceklerini sanan bürokratlar harıl harıl çalışırlardı.
Bunun sonucunda, TL’nin “resmi değer”i ile “gerçek kur” bir türlü buluşamazlardı.
Buna benzer durumları bazen ulusal yargımızın kararlarında da görmüyor muyuz?
Örneğin son olarak Yargıtay 4'üncü Ceza Dairesi Fener Patrikhanesi'nin İstanbul'daki Bulgar Sen Stefan Kilisesi papazını papazlıktan atma kararını onaylarken, Patrikhane'nin böyle bir yetkisi olmasına itiraz edip, bu arada "ekümenik" tartışmasını da karara bağlamış. Özetle şöyle denilmiş:
Vatikan susarken
- Patrikhane tamamen Türk hukukuna tabidir. Egemen bir devletin kendi topraklarında yaşayan azınlıklara (..) ayrıcalık tanımak suretiyle özel statü vermesi, kabul edilemez. Bu nedenle Patrikhane'nin ekümeniklik iddiasının yasal dayanağı bulunmamaktadır.
Dünkü Sabah’ta Aslı Aydıntaşbaş da bu karara takılmış ve şöyle yazmıştı:
- Patrikhane, yalnızca Türkiye'deki Ortodoks kiliseleri değil; aynı zamanda 16 otonom patrikhane dışında kalan Kuzey ve Güney Amerika, İsviçre, Finlandiya ve Avustralya gibi yerlerdeki Rum Ortodoks kiliselerinin de ruhani lideri. Bu yüzden oralardaki papaz ve metropolit atamaları Patrikhane'de, Patrik başkanlığındaki Sen Sinod Meclisi tarafından yapılıyor. Patrikhane'nin gür sesli avukatı Kezban Hatemi, ilginç bir noktaya değiniyor "Aslında 'ekümenik' lafına itiraz edebilecek tek yer var; o da Vatikan." Gerçekten de Vatikan (ya da diğer 16 patrikhane) çıkıp "Biz de varız burada. Sen evrensel değilsin" diyebilir. Yüzyıllar boyu da bu kavga sürdü. Ancak bugün hepsi yazışmalarda Fener'e "Ekümenik" diyor. Yargıtay kararını da pek dinleyeceklerini sanmıyorum.
Sınırları aşmak
Yeni Şafak’ta Kürşat Bumin ise bu konuda şöyle yazmıştı:
- Bu karar bana bir zamanlar Yargıtay'dan çıkan bir başka kararı hatırlattı nedense. Yargıtay, söz konusu kararında “Ermeni soykırımı iddiaları”nın –özetle tabii- “asılsızlığına” hükmetmişti. Böylece tarihte –belki de- ilk kez bir yüksek mahkemenin elinin, istenirse, “tarihten bir yaprak”a kadar uzanabileceğine şahit olmuştuk.
Evet… Küçük Prens’in o küçük gezegende rastladığı ve yıldızları deftere kaydedince bunların kendisinin olacağına inanan yaşlı adamı hep hatırlamakta haksız mıyım? Bir başka yerel yüksek yargı organı da şu Sarkozy’nin Fransız Cumhurbaşkanı olduğu seçimi iptal edip, Royal’i hükmen galip saysa, fena mı olurdu?
ŞAKA
Artık her şey mümkündür…
Petrol ülkesi İran’da petrol karneye bağlanmış ve ayda 100 titrenin üzerinde yakıt tüketimi yasaklanmış.
Bundan sonra kutuplarda buza ve çöllerde kuma da karne gelirse, herhalde hiç şaşırmazsınız.
Nerede o eski kavunlar, karpuzlar
Sevgili Güngör Uras, CHP Genel Merkezi’nde gazetecilere ikram edilen Fransız “Chateaux Neuf Du Pape”,İtalyan “Brunello di Montepulciano” ve Amerikan “Twin Oax Chardonnay” şaraplarına takılıp, sol nostalji yapmış.
- CHP'li solcu olarak bizim kuşaktan kala kala Altan Öymen kaldı. Altan Öymen döneminde benim de Ankara'da Rüzgarlı Sokak'ta Ulus Matbaası'nın üst katındaki CHP merkezine girip çıkmışlığım, CHP'li solcu arkadaşlarla "vatan kurtarmaya" soyunmuşluğum vardır... Bizim eski solcular efkâr bastığında afyonlu olduğu rivayet edilen Dimitrikopulos şarabını, Tekel'in Güzel Marmara şarabını içerlerdi, diye yazmış Milliyet’teki köşesinde.
Doğrudur. “Bizim eski solcular”, Türkiye’nin ve dünyanın en pahalı lokantalarına gidip, lezzet yazıları da yazmazlardı. Onlar sadece “Posta Caddesi'ne kadar yürür, ay başında Şükran Lokantası'nda, daha sonra Kürdün Meyhanesi'nde nihayet Palayık'ta” ucuz şaraplarına leblebiyi katık ederlerdi.
Paylaş