Paylaş
- Bazı köylerde, yangın çıkaran yakalanınca ne yapıyorlar biliyor musunuz? Hemen köyün delisini alıp, işte bu yaktı, diye jandarmaya teslim ediyorlar. Cezai ehliyeti olmadığı için de serbest kalıyor. İnanın bazı köylerde böyle kadrolu deliler var. Her yangında karşımıza çıkartıyorlar.
Bu “kadrolular”ın sadece köylerde orman yangınları için istihdam edildiğini sanmak gibi bir yanılgıya düşülmemeli. Çünkü yaşamımızın her alanında bunlar sürekli kullanılmaktadır. Ayrıca kadroluların sayısı bazen amaçlanan hizmete yetmediği için, parça başı veya emanet usulü ile çalışanlar da devreye sokulmaktadır.
Bunlardan bir bölümü, toplumun ve ülkenin tarihinin, coğrafyasının, sosyolojisinin yansımaları olan ulusal ve bölgesel niteliklerin yok sayılması, bunların tehlike ve tehdit biçiminde görülmesi ve bu niteliklerin şekillendirdiği kesimlerin “ötekiler” olarak kabul edilmesi için yapılan siyasi projelere taşeronluk etmektedirler.
Uzlaşma kültürü mü?
Bazıları kadrolu, bazıları da dışarıdan çalışan bu fonksiyonerler, yurt ve dünya gerçeklerinin yerine, kendi hayal dünyalarındaki sanal gerçekleri monte etmektedirler.Mesela “Oligarşi egemendir” demek çok ayıp kaçacağı için, “Azınlık çoğunluktur” benzeri tekerlemeleri “uzlaşma kültürü” adı altında demokratik sisteme yamamaya çalışmaktadırlar.
Toplumun sağlıklı beyinlerini de bulandıran “kadrolular”, Batılı olmayı hedef olarak sunarken, Batı’dan gelen ne varsa hepsinin Türkiye’yi bölmek, parçalamak veya zayıf düşürmek amaçlı olduklarını söylemektedirler. Kronik sermaye açığı olan bir ekonomide yabancı sermaye düşmanlığını yurtseverlik biçiminde sunmak da, bunların alışılmış söylemleri arasındadır.
Bunların bazılarına göre Saddam’ın Baasçı modeli, “çağdaş uygarlık düzeyi”nin seçkin örneklerindendir.
Bazıları ise “kuvvetler ayrılığı”ndaki kuvvetlerin üçünün de “kolluk kuvvetleri” olması gerektiğini düşünmektedirler.
Bunların bir bölümüne göre halk demokrasinin tehdididir. Çünkü nasıl kızı başı boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varırsa, halk da kendi başına oy kullandığı zaman kimi iktidara getireceği hiç belli olmaz. Bu nedenle halkın iktidarları belirleme yetkisine karşı, bu iktidarları devirme yetkisi mutlaka halkın dışındaki odakların elinde tutulmalı ve hatta anayasalar ve yasalar da bu durumumeşru kılmalıdır.
Uyumsuzlar
Genel ve bilimsel tanımı ile delilik bir “uyumsuzluk”tur.
Türkiye’deki siyasal ve toplumsal yaşamın kadrolu ve serbest çalışan uyumsuzları, yaşanılan çağa uymamak konusunda hep ağırlıklarını hissettirdikleri için, Türkiye’nin zaman kaybetmek konusundaki deneyimleri birikmektedir.
Bunlar “Onlar ortak, biz Pazar oluruz” dedikleri sırada, bir dönemde bizden her alanda geri olan İspanya, Portekiz ve Yunanistan Ortak Pazar’a girip, bizi her alanda geçmişlerdir. Son dönemde de Polonya, Macaristan ve hatta Kıbrıs Rumları, Romanya, Bulgaristan bile Avrupa Birliği üyesi olmuşlardır. Ama bizimkiler hala Avrupa Birliği’ni “2’nci Sevr” olarak sunup, 1919’dan 2007’ye gelmeyi düşünmemektedirler.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye büyük bir orman gibidir. Sık sık yaşanılan ve her biri yangın niteliğindeki ekonomik ve siyasi krizlerin sorumlusu olarak gösterilen “kadrolular” da bu yangınlar çabuk unutulduğu için, hemen yeniden istihdam edilmektedir.
Çünkü bunlar bizim vazgeçilmezlerimizdir.
ŞAKA
Kayıt dışı siyasetçiler
NTV’den Nermin Yurteri’ye konuşan milletvekili adayı Cemil Çiçek, “kayıt dışı siyaset”in varlığını şöyle anlatmış:
- Siyasetin herkesin bildiği, tanıdığı aktörleri var. Millet zannediyor ki siyasetin tamamını bunlar yapıyor. Halbuki onlardan çok daha etkili siyaset yapan başka kurumlar var. Onlar gözükmüyor vatandaş her türlü olumsuzluğu bu önde gördüklerinden biliyor. Biz merdiven boşluğunda başkalarından arta kalan alanda siyaset yapıyoruz. Mesela yargının kendi içinde de siyaset vardır özellikle yüksek yargıda bunu seçimlerde görürsünüz.
Kayıt dışı ekonomi vasıtalı vergilerle Maliye çemberine alındığına göre, kayıt dışı siyaset için de “vasıtalı demokrasi” modeli uygulanamaz mı acaba?
Paylaş