İktidar ‘türbanlı eşler cemaati’ görüntüsü vermemeli…

Seçim zaferleri, tabii ki siyasetteki “başarı”nın en somut göstergeleridir.

Haberin Devamı

Neticede, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek için erken seçimin yolunu açan CHP, siyaseten yenilmiştir. Deniz Baykal’ın ve CHP kurmaylarının kriz üretimine dayalı stratejileri sonucu, AK Parti hem eskisinden daha güçlüdür, hem de iktidar dönemleri en az 4 yıl daha uzamıştır.

Ayrıca Abdullah Gül de cumhurbaşkanı olmaktadır.

Ancak siyasette her şey seçim zaferleri ile bitmiyor.

Seçim kazanıp iktidar olanların sorumlulukları artıyor. Kriz kaynağı olmaları değil, çözüm üretmeleri bekleniyor.

Bu gerçeği başta Başbakan Erdoğan olmak üzere tüm AK Partili kadroların hiç unutmamaları şart. Tabii Abdullah Gül’e ve ailesine de bu konuda büyük sorumluluklar düşmekte.

Haberin Devamı

Örneğin gündemde Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül’ün “türban”ına ilişkin tartışmalar var.

 

Atatürk örneği

 

Bu konuda Başbakan Erdoğan’ın Atatürk’ün eşini ve annesini örnek göstermesi, tabii ki yanlıştır. En azından konuya yanlış açıdan yaklaşmaktır bu örnekleme.

Eğer başını örtmekte gerekçe inançlar ise, son Halife Abdülmecid’in kızlarının hem başları açıktı, hem de mayo giyiyorlardı. Halife’nin ailesinin bu konuda örnek alınması, sanırız Atatürk’ün ailesinin örnek gösterilmesinden daha doğru olurdu.

Herhalde kimse bir Halife’nin ailesinden daha fazla dinin gereklerine özen göstermez.

“Türban” ile “cumhuriyet ideolojisi” arasındaki ilişkilerin irdelenmesi meselesine gelince.

“Cumhuriyet ideolojisi”nin temel öğelerinden biri de “feminizm”dir. Cumhuriyeti kuran erkekler kadın-erkek eşitliğini sağlamak için, o dönemin kadınlarından daha büyük çabalar göstermişlerdir. Olay sadece seçme ve seçilme hakkının kadınlara da tanınması ile kalmamış, kamu görevlerinde, yaşamda, sanatta ve her alanda kadınlara yollar açılmıştır.

Bu bir “Batılılaşma” felsefesi içinde gerçekleştirildiği için, tabii yanlış modeller de seçilmiştir. Örneğin hiç değiştirilmeden adapte edilen İsviçre Medeni Kanunu ile, erkek bu defa ailenin de kadının da patronu olmuştur.

Haberin Devamı

 

Erkek egemenliği

 

Cumhuriyet ideolojisinin nüfuz edemediği özel ve geleneksel “çevre”de ise, kadın toplumsal yaşamda eski düzenin dışına çıkamamıştır.

Özetle cumhuriyet döneminde de Türkiye “erkek egemen” bir toplum olarak kalmıştır.

İşte son dönemde gündemi işgal eden “türban” da, gelenekçi (veya dindar) kesim kadınlarının erkek egemen düzene bir başkaldırısıdır. Bazılarına göre türban, bunu benimseyen kadınların “anneleri gibi olmamak” konulu bildirileridir. Bazıları da, türban ile, eveler kapatılan kadınların dış dünyaya açılmalarının, siyasi ve toplumsal yaşamda yer alabilmelerinin sağlandığını ileri sürüyor.

Yani türban bir “kadın hareketi”dir. Baş örtüsünü belki erkekler kadınlara zorlayabilir. Ama türbanı kadınlar icat etmiştir. Türban bir Anadolu geleneği değildir.

Haberin Devamı

 

Cemaat görüntüsü

 

Yakın geçmişe kadar “merkez” tarafında siyasetten ve kamu görevlerinden dışlanan gelenekçi kesimin erkekleri, şimdi seçim zaferleri ile iktidar sahibi oldular. Bu olayın simgesi AK Parti’nin erkeleri ise, iktidar sahibi olmanın karşılığında “Değiştik” demeyi erdem olarak sunmaktalar.

Şimdi sıra bu kesimin kadınlarına da geldi. Artık devletin en üst görevlerinde ve “eş konumunda” onlar da var. Artık onların da Türkiye’nin özlediği “çoğulcu” görünümün gereklerini yapmalarının zamanı gelmiştir.

Türbanları onların varlığını ve iddialarını kanıtladı.

Aynı türban onların ve eşlerinin izolasyonuna da sebep olmamalı. Yani iktidar “türbanlı eşler cemaati” görüntüsü vermemeli artık.

Haberin Devamı

Kimse onları “Başınızı açın” diye zorlayamaz. Ama kendileri, kızları, gelinleri ve çevreleri ile “üniform” bir görüntü vermeleri, çoğulcu ve farklılıklara dayalı olması gereken demokratik toplumda “üniformalılılar”ın ağırlığını artırabilir.

Erkeklerive demokrasi arada sıkışabilir.

ŞAKA

Ilımlı İslam’a ılımlı demokrasi mi?

Yargıtay Onursal Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk, Star’daki yazısında “Atatürk diktatördü” diyenlere, Duverger’in şu yaklaşımı ile cevap vermişti:

- Peki nasıl bir diktatördü Atatürk? Duverger’nin vurguladığı üzere, ılımlı bir diktatördü. Ölçüsü belliydi: Devrimlerin gerektirdiği oranda yasal yaptırımlara başvurmak.

Galiba bu “ılımlı” kavramı Türk siyasetinin en temel göstergesi.

Haberin Devamı

- Ilımlı İslam

- Ilımlı demokrasi

- Ilımlı sivillik

- Ilımlı gelişmişlik

- Ilımlı hukuk ve adalet anlayışı

Ne dersiniz? Bu liste böylece uzayıp gitmiyor mu? 

Yazarın Tüm Yazıları