Paylaş
Olaylara hep aynı açıdan bakmak ve tekdüzeliği bir dünya görüşü biçiminde benimsemek bıktırıcı bir süreç oluşturmaya başladı. Bunun yansımalarından biri de “Değişim”in sürekli AK Parti kadroları üzerinden anlaşılmaya çalışılması değil mi?
-Bunlar değişmez, bunların gizli gündemleri hep aynı…
-Tayyip Erdoğan’ın da, Abdullah Gül’ün de eşleri türbanlı… Değişim bunların evlerinin kapısından giremez…
Bu tür söylemleri sık sık duyup okumuyor muyuz?
Acaba bir başka açıdan bakıp, AK Partililer dışında başka kimlerin ve hangi kesimlerin değişmediklerini de anlamaya çalışsak doğru olmaz mı? Veya “Cumhuriyet İlkeleri”ni hem sözde hem de özde benimseyen kesimlerden hangilerinin değiştiğini anlamaya çalışsak…
Laiklik ve demokrasi
Geçen hafta sosyolog Nilüfer Göle, Yeni Şafak’tan Murat Aksoy’la yaptığı söyleşide şöyle diyordu:
-Türkiye bazı açılardan Ortadoğu ülkeleri ile benzerlik taşıyabilir ama aynı zamanda Avrupa ülkelerine de (İspanya, Portekiz) benzeyen tarafları var. Çünkü Türkiye heterojen bir kültürel çoğulculuğa ve demokrasi deneyimine sahip.Burada ek olarak şunu söylemek gerek, laik kesim içinde ciddi bir demokrat kesim oluştu. Bu demokratlar laik-İslamcı çatışmasını aştılar ve AK Parti'yi içlerine sindirdiler. Bu, demokratların İslamileşmesi anlamına gelmedi.
Evet… Benim de söylemek istediğim bu işte.
Örneğin Ertuğrul Günay veya Zafer Üskül AK Parti milletvekili oldukları için laikliği terk edip “İslamileştiler” mi? Türk toplumunun yüzde 47’si bütün kadınların başlarının örtülmesini ve laik hukuk yerine şeriat hükümlerinin geçmesini mi istiyor?
Cumhuriyet muhafızları
Sözde de de özde de değişmeyen “Cumhuriyet Muhafızları”nın varlığını biliyoruz.
Bunlar kendileri gibi düşünmeyen, davranmayan, oy kullanmayan herkesi “Tehdit” ve “Tehlike” olarak görmek alışkanlığını hiç bırakmadılar. Onlar için en büyük düşman, yurttaki ve dünyadaki her çeşit “Değişim” değil mi?
Ama “muhafız” olmak yerine “demokrat” olanlar da var bu ülkede.
Neticede laikliği vazgeçilmez bir “Rejim” olarak benimseyen geniş kesimler, aynı şekilde artık demokrasiyi de yürekten özümsedi. “Liberal Demokrasi” yükselen değer şimdi.
Ancak AK Partililerin de“Muhafazakar Demokrat” olmaktan öteye daha özgürlükçü, daha hoşgörülü, daha dünyalı olmalarını bekliyoruz.
Değişim muhafızları
Çünkü AK Parti tabanı içinde de değişime, uzlaşmaya ve hoşgörülülüğe karşı olanlar var. Onlar da Cumhuriyet Muhafızları gibi kendileri gibi olmayana, davranmayana, yaşamayana karşı hoşgörüsüzler.
Diğerleri için nasıl “dindarlık” ile “gericilik” aynı anlama geliyorsa, bazı AK Partililer için de “laiklik” ile “dinsizlik” eş anlamlı kavramlar.
AK Parti iktidarından beklenilenler artık biliniyor. Bunların bazılarını TÜSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ Doğan da İskenderun’da vurguladı. Bunların arasında AB ile ilişkilerin ivedilikle canlandırılması, kasımda yayınlanacak Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu’nu etkilemek açısından acilen TCK 301. maddede ifade özgürlüğü lehine bir değişiklik yapılması, Vakıflar Yasası’nın yeniden ele alınması,Anayasa değişikliğine ilişkin sürecin şeffaf olması gibi maddeler vardı.
Yalçındağ’ın beklentileri ile, hem laikliği hem de demokrasiyi özümsemiş kesimlerin beklentileri aynıdır.
Kısacası AK Parti “Değişimin Muhafızı” olmalıdır.
ŞAKA
Kontrolü elden kaçırmamalıyız…
Doğan Haber Ajansı’ndan Saffet Yenigün’ün haberine göre Antalya’nın Kemer’indedüzenlenen“Çamyuva Güzellik Yarışması”ndayarışmanın sunuculuğunu yapan Ece Gürsel, Hıncal Uluç’usahneye davet etmiş. Hıncal’ı sahnede karşısında görünce de “Sizin karşınızda dizlerim titriyor'' demiş. Bu sözleri duyan Hıncal Uluç da, Ece Gürsel’in eteğini kaldırarak dizinin titreyip titremediğini kontrol etmiş.
Ece Gürsel ya “Sizin karşınızda kalbim güm güm atıyor” veya “Midem gurul gurul gurulduyor” deseydi, acaba sevgili Hıncal’ın kontrolörlüğü hangi boyutlara uzanırdı?
Papa Avrupa’yı eksik anlatmış
Resmi ziyaret için Viyana'ya gelen Papa 16. Benediktus, hükümet üyeleri ve yabancı misyon şeflerine hitaben yaptığı konuşmasında, AB'nin genişleme sürecine geniş yer ayırarak, "Avrupa'nın Hıristiyan köklerini ve ortak kültürel değerlerini inkar edemeyeceğini" söylemiş.
Avrupa’nın pagan köklerinin, ırkçılık, faşizm ve komünizm gibi ortak kültürel değerlerinin de inkar edilmemesi gerektiğini söyleseydi, Papa’nın konuşması daha gerçekçi olurdu.
Paylaş