Paylaş
Bu tür haberlere bir örneği önceki günkü Akşam’dan verebiliriz. Haberi hatırlayalım:
- Hande Yener, popçu Serdar Ortaç’la Demet Akalın’ı hedef alan, “Onlar bakkal tarzı, bayağı bir müzik yapıyorlar” sözleriyle ortalığı karıştırdı. Serdar Ortaç, bu yoruma, “Ben 18 yaşında Marmaris’te DJ’lik yaparken o günün piyasasının hitlerine bakkal şarkılar derdik. Ben eğer bakkal yapıyorsam bununla gurur duyarım. Bakkal toplumun her köşesine hitap eden müzik türüne denir” sözleriyle cevap verdi. Yener’in, ‘Onlar bakkal şarkısı yapıyorlar’ sözleri İstanbul Bakkallar Odası’nı da harekete geçirdi. Oda Başkanı İsmail Keskin, “Bakkal amcalar, baba yarısıdır. Hande Yener bu sözleriyle bakkalları basit görmüş, küçük düşürmüştür. Hem kendisine manevi tazminat davası açacağız hem de onu boykot edip, albümlerini almayacağız” dedi.
Hacı Arif Bey Bu haberi okurken, kendinizi yağlı güreşe çıkmış
bir pehlivan gibi hissetmiyor musunuz?
- Acaba neresinden tutarsam, elim kaymaz?
Şu haberin kıspetini bir yakalayabilsem, elimi geçirebilirim, diye düşünmüyor musunuz?
Hande Yener “Bakkal tarzı” diyerek, müzik dünyasındaki bizim bilmediğimiz bir kavramı seslendirmiş. Serdar Ortaç da “Ben eğer bakkal yapıyorsam bununla gurur duyarım” diyerek bu kavramın varlığını doğrulamış.
Buna göre “bakkal, toplumun her köşesine hitap eden müzik türü”ymüş.
Bu açıdan bakınca acaba Sezen Aksu için de “Süper market yapıyor” denilebilir mi?
Veya Hande Yener “Shopping Mall”mu yapıyor?
Mustafa Sandal da “Onun arabası var” ile “oto galerisi” yapmamış mıydı?
Örneğin Hacı Arif Bey, herhalde “Saray Muhallebicisi” yapıyordu.
Bu haberin içeriğindeki Bakkallar Odası’nın tepkisini yansıtan bölüm de, başlı başına değerlendirilmeye değer. Buna göre “baba yarısı” olan “bakkal amcalar” adına Hande Yener’e manevi tazminat davası açılacakmış.
Mesleki hassasiyetler Meslek örgütlerinin Türkiye’ye özgü hassasiyetleri gerçekten bazen yorucu oluyor.
Yıllar önce bir fıkra yazmıştım. Bu fıkradaki bir avcı ormanda karşısına çıkan ayıya defalarca nişan alıp yine de vuramayınca, ayı ona “Sen avcı mısın,
eşcinsel misin” diyerek tecavüz ediyordu.
Bu fıkranın yayınlandığı gün bir avcı örgütü başkanı
basın toplantısı yapıp, “Bizim avcılarımız asla eşcinsel olamaz” diye beni protesto etti. Ben de ertesi gün “Bu bir Fransız fıkrasıdır” notu ile ilk fıkranın devamını yazmıştım.
Ayının tecavüz ettiği avcı hayata küser ve bir uzak köyde inzivaya çekilir. Bir süre sonra bir başka avcı, perişan halde o köye gelir ve birinci avcıya “Ormanda vuramadığım bir ayı bana tecavüz etti” diye derdini anlatır.
Birinci avcı “Üzülme o ayı aynı şeyi bana da yaptı” deyince, ikinci avcı şu cevabı verir:
- Ona üzülmüyorum. Ayıya telefon numaramı verdiğim halde beni 10 gündür aramadı.
Bu Fransız fıkrası olduğu için beni kimse protesto etmemişti.
Ne dersiniz? Herhalde Beethoven de “Isparta” yapıyordu. 28 Şubat döneminde Demirel 9’uncu Senfoni için “İşte çağdaş uygarlık” dememiş miydi?
Hepimiz Erbakan mıyız?
“Irkçılık” damarlarımızın açığa çıkmasına özelleştirmeler bile neden oluyor. Son olarak Pektim özelleştirmesi üzerine belirli gazete köşelerinde “Milli varlığımız Yahudilere ve Ermenilere gitti” diye ağıtlar yakılmaya başlandı.
Milliyet’te Metin Münir bu konuyu şöyle açmıştı:
- Bazı arkadaşlarımız Caspi Neft’in Musevi, Troika Dialog’un Ermeni şirketi olduğunu yazıyor. Oysa birincisi Amerikan, ikincisi Rus şirketi. Ayrıca Musevi veya Ermeni olsalar ne olur? Herkes sadece dininin veya ırkının olduğu yerlerde tüccarlık yapsaydı dünya taş devrinden çıkamazdı.
Bu durumda iki şey yapılabilir.
Her özelleştirmede ırkçılık yapan gazeteciler, kendi patronlarının yabancı ortaklarının ırklarını ve kafa tası ölçülerini de araştırabilirler.
Ya da bir yandan “Ermeni pilakisi”ni boykot edip, öte yandan “Herkes Siyonizm’e hizmet ediyor” diyen Erbakan’ın yanında Saadet’in seçim kampanyalarına katılabilirler.
Paylaş