Paylaş
Şöyle diyordu yazısının bir bölümünde:
-Bir Akşam Alacası’nda Pendik’ten konuşmuşum. Pendik’in bitki örtüsünün, denizinin ve yeşilinin ortadan kaldırılışına değiniyormuşum. 1980 öncesinde büyük değişim başlamıştı. Oysa Pendik İstanbul’un özellikli sayfiye yörekentlerinden biriydi. Ahşap ve kâgir mimari daima göz okşardı. Bugün, kalabalık bir yer; yeşili iyice tahrip edilmiş. Kendi döneminin erinçli ve iyimser havasını söyleyen mimariden bir iki yapı ayakta
durmaya çalışıyor. Ama o güzelim
sayfiye atmosferi tümden silinmiş.
Selim İleri yazısını şu soruyla noktalamıştı:
-Dekoru gökdelenli bir
peri masalı yazılabilir mi?
Peri masalları
Selim İleri’nin ve benim de hasret duyduğumuz “Eski İstanbul”un gökdelenleri yoktu ama ahşap ve kargir mimarinin dekorlarını oluşturduğu peri masalları da pek fazla değildi açıkçası. Modern peri masallarını biz ahşap ve kargir mimari sayesinde değil, Yeşilçam’ın hayal üretimi sayesinde var saydık.
Nüfusu 6-700 binden 12-13 milyona iki kuşakta ulaşan İstanbul’da eski sayfiye semtleri merkez yerleşkeler olurken ve varoşlar hiper ilçeler haline dönüşürken, kentin siluetine gökdelenlerin egemen olması da kaçınılmazdı.
Bu kaçınılmaz değişim Selim İleri gibi
sıra dışı romancılara gökdelenli dekorlarda da peri masalları yazma görevini yüklüyor.
Çünkü gökdelenler de tüm karmaşık
ilişkilere ve duygulara mekan olabilir. Gökdelenlerde aşk da vardır, yalnızlık da.
Selim İleriler yazmalı New York’un gökdelenleri Amerikan romanını ve sinemasını kısırlığa mı itti ki?
Veya bugünün “Her Gece Bodrum”unda, eskisinden daha mı az yalnızlık
veya karşılıksız aşk var?
Ne yaparsak yapalım karşımızdaki
“Yeni Türkiye” ve “Yeni İstanbul” dur.
Şimdi eski Pendik’in gecekonduları, kentsel dönüşüm projeleri ile gökdelenlere taşınıyor. Pendik’ten de geçen Sahil Yolu, kıyıdaki yapıları ve lokantaları yok etti. Ama bu yol olmasaydı da olmazdı. Ve Pendik’in sınırında eski Pendik zamanında hiç olmayan Sultanbeyli var şimdi.
Bizim gökdelenlerimizin öykülerinde de
Ayn Rand’ın “Fountainhead”indeki Howard Roark gibi mimarlar varmı, bilemiyorum. Yoksalar bile Selim İleri’ler onları yaratmalı.
Gökdelenlere karşı insaf talep ediyorum. Onların oluşturduğu dekorlar peri masalları için “Kiralık Konak”lardan daha elverişili ortamlar yaratır.
Şaka
Hangi taşla hangi kuş vuruldu?
Abdullah Gül, yarın Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı oluyor.
Dört ay önce de olabilirdi, ama birileri oldurmadı. Sonuçta Gül’ün Cumhurbaşkanlığı süresi, dört ay daha ileri bir tarihtesona erecek. Onu cumhurbaşkanı yaptırmamak için erken seçimi zorlayanlar, AK Parti’nin iktidarını da en az 4 yıl uzattılar.
Acaba bu durumda hangi
kuş bir taşla kendi kendini vurdu?
Güzel güvercinler ve tehlikeli pislikleri...
Amerika’da Minneapolis’te 13 kişinin ölümüne neden olan köprü yıkılmasından güvercinlerin sorumlu olabileceği açıklanmış. Buna göre güvercin pislikleri amonyak ve asit içerdikleri için, uzun süre içinde bunlar metallerde ve hatta betonda bile yapısal zayıflamaya yol açabilirmiş. Çünkü pislikler kuruyarak konsantre tuza dönüşürken, suyla temas edince küçük elektrokimyasal reaksiyonlar meydana gelirmiş.
Minneapolis’teki köprü 1 Ağustosta
çökmüş, onlarca araç Mississippi nehrine düşmüş, 100 kadar kişi yaralanmıştı.
Bu güvercinlerin pislikleri, aslında
hikayelere de konu olmuştur. Bu hikayelerden birine göre, bir kimyager heykellere sürüldüğü zaman heykeli canlandıran bir alaşım bulmuş. Denemek için de bunu, NewYork’ta Central Park’ın kapısında 150 yıldır atı üzerinde
duran General Grant’ın heykeline sürmüş.
Birazdan General Grant canlanmış,
üstünü başını silkeleyip silahına sarılmış,
-Nerede o güvercinler,diye bağırmış.
Büyük kentlerin meydanlarının süsü olan güvercinler, pislikleri yüzünden belediyelerin de belalılarıdır. Örneğin Londra meydanlarında “Güvercinlere yem vermeyiniz” yazılı uyarılar vardır. Bizim Eminönü’nün güvercinleri ise, bu tür durumların dışında kendilerine
atılan mısırları yüzlerce yıldır yer dururlar.
Paylaş